Yeni Camii Hünkâr Kasrı Sergi Salonu’nda gerçekleşen Beş Kadın Hattat sergisine eserleriyle katılan Gülay Güngör, Aysel Karakaş, Cemile Fıçıcı, Özlem Savaşkan, Suzan Suluoğlu ile yaptığımız röportajı ilginize sunuyoruz. Keyifli okumalar.
Sabır, emek, özveri, tevekkül ile yaklaşık 7 yıl süren Hat Sanatı eğitimlerini Yıldız Şale Klasik Türk Sanatları Merkezi’nde Hattat Levent Karaduman ile tamamlayan sanatçılar, hocalarının yıllar boyu verdiği emeklere karşılık olarak ve eğitimleri süresince yazılarıyla, eserleriyle, hayatlarıyla örnek olan, yol gösteren merhum hattatlara saygı ve teşekkür ifadesi olarak bu sergiyi düzenlemişler.
Sizleri biraz tanıyabilir miyiz? Beş kadın hattat kimdir?
Cemile Fıçıcı: Hat sanatına 2005 yılında Küçük Ayasofya’da Levent Karaduman’la başladım. İki yıl devam ettik. altı yıl ara verdikten sonra, 2013’te Yıldız Sarayı’nda devam etme şansım oldu. 2016 yılında da sülüsten icazet aldım. İslâm harflerinin, İlahî kelamın vücut bulduğu hali olduğu için özel bir değeri var hattın. Onu yaşatmak, nesillere aktarmak gerektiğini ve bu sanata sahip çıkılması gerektiğini düşünüyorum.
Aysel Karaka: Hat sanatına 2006’da başladım, bir yıl gittim. Bir müddet ara verdikten sonra 2011’de geri döndüm ve 2016’da da icazet aldım. O kadar değer veriyormuşum ki bak, geri döndüm diyebiliyorum. Ruhuma çok iyi geliyor. Hat başka bir aşk.
Suzan Suluoğlu: Yıllar sonra bulunduğum yerden İstanbul’a dönüşümüzde hattın merkezine gelmiştik. Yıldız Sarayı’nda da eğitim birimi yeni açılmıştı o zamanlar. Hattı seviyordum ama işin iç boyutunu bilmiyordum tabi. Sonra kursa başlayıp da harflerin anatomisi, ölçüsü, noktası, kalem ağzı, virgülü, kalemin üçte biri, üçte ikisini görmeye başlayınca bu işin çok büyük olduğunu düşündüm. “Rabbi yessir” duasını yazanlar hattı bıraksa da, hat onları bırakmaz diyor hocalar. Herhalde bizim de öyle oldu. İcazetimi 2016 yılında aldım. Şimdi iki yıldır icazetle beraber hocalık yapıyorum, ders veriyorum.
Özlem Savaşkan: Hat sanatına ben de 2006’da başladım. Arkadaşlarım gibi ben de 2016’da icazetimi aldım. Hatta başlamamın hiçbir sebebi yok. Sadece içsel bir durum. Başladığım günden beri de çok severek, zevkle yapıyorum. Benim de sanatla ilgili çok geçmişim var; resim, seramik, her türlü çalışmalarım, bunlarla ilgili sergilerim olmuştur. Fakat hattı diğerlerinden ayıran çok önemli bir yanı var. Özündeki o manevi duyguları ortaya çıkartıyor. Bunlar kelime karşılığı olmayan şeyler. Hatta belli açılımlar olduğu zaman, bu artık sanat değil İlahî aşka dönüşüyor. Dolayısıyla bunun kelime karşılığı yok. Karşı tarafa ne hissettirdiği de karşı tarafın mânâ âlemiyle alakalıdır. Kendime ait bir atölyem var, orada çalışmalarıma devam ediyorum.
Ben de Gülay Güngör: Üniversiteyi bitirdiğim yıllarda hatla ilgilenmek aklımda yoktu. Beyazıt’ta okuyordum, medreselerin, ruhani tarafın yoğun olduğu, sanatla uğraşılan yerlerdeydim ama hat aklıma gelmemişti hiç. 2006 yılında Levent Karaduman hocamızla Sarıyer’de eğitime başladık. 2015’te de icazetimi aldım. O zamandan beri yazmaya çalışıyoruz. Burası hanım sultanların yaptırdığı bir kasır. Serginin böyle bir mekanda olması da gerçekten çok hoş.
Hünkar Kasrı’nda açılan bu sergi beklediğiniz ilgiyi gördü mü?
Çok şükür ilgi çok. Bir de sosyal medya var, birçok gruba ulaşabiliyoruz böylece. Eskiden belki sadece davet edilenler ya da özel ilgilenenler gelebiliyordu ama afişlerin üniversitelere asılması, belli yerlere davetiyelerin gitmesi, sosyal medyada tanıtım videomuzun dönmesi, umduğumuzun üstünde ilgi topladı. Gelen insanların da laf olsun diye değil, tek tek özellikle ilgilendiği, hatta öğrencilerin gelip elifler üçte bir mi üçte iki mi diye incelediği bir sergi oldu. Yani hem yeni öğrenen talebeler, hem bu işi yapmak isteyenler hem de manevi değerlere önem verenler, Türk-İslâm sanatlarını önemseyen insanlar için güzel bir sergi oldu. Öğrencisi, öğretmeni, öğretim görevlisi, çarşaflısı, modern kıyafetlisi vs. çok farklı kesimleri bir araya topladığımızı düşünüyorum. Değişik insanlarla tanışma, görüşme imkanı da sağladı bize.
Beş Kadın Hattat Sergisi ‘Eski Üstatlara İthafen’ başlığıyla açıldı. Eski üstatlar derken kastettikleriniz kimlerdir?
Merhum hattatlar Nazif Efendi, Bakkal Arif, Neyzen Emin, Sami Efendi, Mustafa Halim Özyazıcı, Hamit Aytaç. Onların harflerini inceliyor, onların yazılarına bakıyoruz. O elif hangi hattatın elifi, öteki Allah lafzı hangisinin Allah lafzı gibi harflerin karakterlerine göre kişileri ayırt ediyoruz. Biz tabii ki öğrenciyiz, icazeti alsak da sonuçta daha hiçbir şeyiz. Onlar çok büyük üstatlar ve onların isimlerini bilen, bilmeyen duysun, onların çalışmaları gün ışığına çıksın ve kadınlarla renklensin diye böyle bir isim koyduk.
Sizce hattın ya da genel mânâda sanatın kadına ve aileye katkısı nedir?
Sizin sayenizde çocuklarınız, aileniz de o sanatla tanışmış oluyor. Sizin ne kadar zor bir süreçten geçtiğinizi görüyorlar. Sabahlara kadar çalışıyorsunuz, uykunuzdan fedakarlık ediyorsunuz, zamanı ona ayırıyorsunuz. Sosyal hayatınız bitebiliyor belli dönemlerde. Onlar da sizinle birlikte bunu yaşıyorlar. Ve bu sanatlarla iç içe olma şansı elde ediyorlar. Bu da onları zenginleştiriyor. Eğer siz sanatla beslenerek o mutluluğu yaşarsanız ailenize de yansıtabilirsiniz.
Peki yaşadığınız en büyük zorluklar nelerdi?
Şimdi bu öyle bir şey ki, hem çok çalışmayı, hem araştırmayı, hem sabrı ve özveriyi gerektiriyor. Zaman zaman evinizi, ailenizi ihmal ediyorsunuz. Sonra yaz döneminde tatil olunca yoğunluğu aileye, eşe, dosta verip kurs açılana kadar şikayetleri biraz indirmeye çalışıyoruz. Şunu da çok dinledik senelerce “Yapamıyorsanız, olmuyorsa bırakın bu işi. Niye uğraşıyorsunuz? Seneler geçti, hâlâ mı? Başka bir şeye başlasaydınız çoktan o işin uzmanı olurdunuz. Kaç üniversite bitirirdiniz!” Onlar o işin mahiyetini bilmediği için böyle diyorlar. O yüzden çok da zorluk olarak görmüyoruz bunları.
Sizce bu sanatla uğraşmak için sahip olunması gereken özellikler var mıdır?
Sabır! Gerçekten isteyen herkes hattat olur. İstemek çok önemli. Tek başına yetenekle gitmiyor. Yetenekli olabilirsiniz fakat yeterli sabrınız, özveriniz yoksa, zaman ayıramıyorsanız zor. Çok yetenekli arkadaşlar bizimle yola çıktı. O sabrı gösteremedikleri için hepsi bir noktada bırakmak zorunda kaldı. Ama Rabbim sonradan da nasip edebiliyor. Sen iste yeter ki. Zaten hatta öyle bir nokta var. Sen yeterli sabrı gösterip, belirli bir yolu kat ettikten sonra bir açılma oluyor. Ruhunuz da bir şekilde hatta yansıyor. Bunun da harflerdeki o maneviyatla alakalı olduğunu düşünüyoruz. Bir de kesinlikle gurur ve kibir kaldıran bir sanat değil. Şu harfi ben bugün çok güzel yapıyorum dediğiniz noktada, ertesi gün, daha ertesi gün onu yapamıyorsunuz. Aslında biz yazmıyoruz, Rabbim yazdırıyor.
Büyük üstatlar “Hat sanatına bir ömür yetmez” diyorlar. Bir harfin yazılışını öğrenmek bile çok uzun zaman alıyor. Siz de zaman zaman ümitsizliğe düşmüşsünüzdür. Bu ümitsizlikten kurtulup nasıl devam edebildiniz? Bu durumda olanlara tavsiyeleriniz nelerdir?
Teslimiyet. Bakalım Rabbimiz ne kadar lütfedecek yazabilmemiz için. Zaten bu işe girdikten ve belli kırılma noktalarını geçtikten sonra, gittiğin yoldan su gibi akıyorsun, yazabildiğin kadar, olduğu kadar. Kimseyle yarışımız yok. Biz sadece, ne kadar çıkabiliyorsa bizden, onu çıkartmaya çalışıyoruz. Zannetmiyorum ki Allah bir eğitimi aldırsın, yaptırsın, öğrettirsin ondan sonra da onu körelttirsin. İstemez Rabbim. Ona gerekli kolaylığı açar, ummadığı yerden ummadığı şekilde devam etmesini sağlar. Biz de şunu düşünüyoruz; Allah bize nasip etti bu yola girdik, gidebildiğimiz kadar bu yolda olmak, bu yolda çalışmak. Neticesine karışmak değil. Netice Allah’a ait. Siz çalışırsınız, Rabbim neticesinde neyi verirse o olur. Allah ilmi isteyene verir. İstemişiz demek ki, Allah da bize bunu nasip etmiş.
Peki son olarak, bu sanata yeni başlayacaklara vermek istediğiniz tavsiyeler nelerdir?
Eğer gerçekten istiyorlarsa sabretsinler. Hat yazmak aslında büyük bir hedef. Küçük bir şey istemiyoruz, istenilen şeyin karşılığı çok büyük. Bütün sanatların içerisinde en seçkin noktada olan bir sanattır hat. Çünkü İlahî kelamın vücut bulduğu harflerdir hat sanatı. Hocamızın şöyle bir sözü var: “Bir sanat yapıyorsunuz ama aynı zamanda da ibadet yapıyorsunuz.” Harflerin görünen yanları var. İşte iki nokta, beş nokta, altı nokta ölçüleri var diyoruz. Bir de onun içsel, manevi bir tarafı, farklı bir yönü var. İşte o yönünü zaten sen harfle bakıştığın anda hissettiğinde bu yolda devam ediyorsun. Bunun tamamen izinle alakası var. İzin gelirse devam edersin. Gelmezse edemezsin, istediğin kadar iste. Bu da çok önemli. Hat sanatının Allah kelamı, ayet, hadis, dua ya da kibar-ı kelam denilen sözler ya da naat, kaside, hilye-i şerif gibi peygamberimizi öven yazılar olması onu özel kılıyor. Ne hattatta, ne yazanda, ne talebede kimsede değil. Hattı önemli yapan onun manevi değeri. Aşk olmadan meşk olmuyor. Mürekkebi yalamadan olmuyor, dirsek çürütmeden olmuyor. Ama Elhamdülillah, diyorsun ki; “Allah güzel bir yolda bunları kullanmayı nasip etti.”
Röportaj: Emine Sultan Çakır