Yrd. Doç. Dr. Kenan Taştan ile ev dışında çalışan hanımın bilhassa eş ilişkilerinde yaşadığı sıkıntıları ve çözüm yollarını konuştuk.
Ev dışında çalışan kadının hem anne, hem eş olarak da birtakım vazifeleri var. Bu noktada çalışan hanımlar için nasıl çözüm yolları görüyorsunuz?
Meseleye baktığımız yer, sizin duygunuzu, düşüncenizi ve davranışlarımızı belirler. Çok söylediğim bir söz vardır; “Bana ne gördüğünü söyle, sana nerede durduğunu söyleyeyim” diye. Tabii bunun tersi de doğrudur “Bana nerede durduğunu söyle, sana ne gördüğünü söyleyeyim.” Bence günümüz insanı kadın meselesini yanlış yerde durarak konuşuyor ve biz de yanlış tespitlerde bulunuyoruz. Neden? Çünkü, kadını sosyolojik, ekonomik, siyasî, cinsiyet üzerinden konuşabiliriz ama bence en önemlisi fıtrat üzerinden konuşmak. Yani Cenab-ı Hakkın “gör” dediği yerden bakarak konuşabilmek. Bu anlamda modernitenin en büyük yanlışı, kadın meselesini kişiliği üzerinden değil de dişiliği üzerinden, cinsiyeti üzerinden konuşuyor olmamızdır. Modernite öyle bir şey dayattı ki bizlere, kadının çocuğuna bakması, evini idare etmesi, eşiyle olan münasebetleri bir iş değilmiş, illa üretken olabilmesi için hayat-ı içtimaiyeye çıkması, ev dışında çalışması gerekiyor gibi bir algı oluştu. 20. yüzyılın ortalarından beri bu algı çok ciddi manada bizim toplumumuzu da etkiledi. Modernitenin temel prensibini, “Üretmiyorsanız eğer tüketicisiniz.” Dolayısıyla evinde çalışan bir kadın, modernitenin bakış açısına göre üretmeyen bir tüketici. Oysa bizim baktığımız yerden hiç de öyle değil. Genelde bize sorulan soru şudur “Kadın çalışmalı mı?” Çok abes bir soru bu. Kainatta bir boşluk, çalışmayan herhangi bir şey mi var ki? Kadın tabii ki çalışmalı. Burada “Nerede çalışmalı?” sorusu bizim esas gündemimiz olmalı. Bir eş olarak kadın zaten çalışıyor. Hele de bir anne ise o kadının zaten boş durması mümkün değil. Bizim şu anda esas konumuz, dışarıda çalışan, mesleğini icra eden bir kadının yaşadığı zorluklar. Ben kadının, özellikle eş ve anne kimliği üzerinden gitmek istiyorum. Bizim toplumumuzda, eş, anne olan bir kadının sorumlulukları üzerinden düşmüyor. Dışarıdan eve gelince, annelik kimliği ile yapması gerekenleri yapıyor, eş kimliği ile evin idaresi, yemeği, çamaşırı vs. hepsini yapıyor. Bu anlamda kadınların büyük bir haksızlığa maruz kaldıklarını düşünüyorum. Ancak bazıları da maalesef buna bile bile razı oldukları için, şu anda aile temelimizin çatırdadığını çok rahat söyleyebilirim. Tek sebebi tabii ki bu değil. Ama kadına fitrî yapması gereken şeylerin dışında, ekstra bir şeylerin yüklenmesi, hem ailenin, hem toplumun dinamiğini bozuyor.
Farklı ülkelerde, kanunî altyapısı da oluşturularak geliştirilen birçok formül var hanımlar için. Özellikle büyük şehirlerde çalışan hanımın durumu hem psikolojik açıdan, hem de bedenen yıpratıcı. Bu noktada neler söylemek istersiniz?
Öncelikle şunu söylemek lazım. Evlenirken ilkeler ve prensipler üzerinden konuşmadığımız için bu noktada sıkıntılar yaşanıyor. “Kadın çalışacak mı? Çalışacaksa nasıl çalışacak? Çocuğu olduğu zaman çalışmaya devam edecek mi?” gibi bazı prensiplerin, beklentilerin, evliliğe başlamadan evvel tespit edilip açık seçik, eş adayı ile veya eşiyle konuşması lazım. Evlenirken genel eylemimiz şu, kadınların bir kısmında “Tamam şu an onun dediklerini yapayım, nasılsa daha sonra ben onu ikna ederim.” mantığı var. Bir kısmında da “Nasıl olsa çalışmam” mantığı var. Ama bunlar açık konuşulmadığı için evliliğin daha üçüncü, beşinci ayında problemler çıkıyor. Batı modellerinin birçoğunun bize çok daha rahat uygulanabileceğini düşünüyorum. Ama öncelikle eşlerin kendileri aralarında bu mevzuları konuşmaları kaydıyla. Mesela benim tavsiyem anne olan bir kadın, en az iki yıl, aldığı maaş azaltılarak, süt izni babında, sanki çalışıyormuş gibi kabul edilmeli. Bu kadının hem çocuğuna bakmasını, hem de duygusal temellerini atmasını, annelik görevini çok daha rahat yapmasını sağlar.
İkincisi dediğiniz gibi esnek mesai saatleri getirilebilir. Bu anlamda kadınlara pozitif ayrımcılığın yapılması bizim gibi toplumlarda çok daha önemli. Ben zaten kadının çalışmaması, okumaması gibi bir şıkkın, hiç değerlendirilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Kadın tabii ki çalışmalı. Bu ev ya da ev dışı olabilir. Önemli olan kendi ilkeleri ve prensipleri doğrultusunda çalışabilmesi. Maalesef bizim hassasiyetlerimiz dejenere olmaya başladı. Eskiden aile hayatı, içtimaî hayatımız keskin sınırlarla belirlenmişti. Artık çok fazla bunlar yok. Peki bunun getirdiği sıkıntılar ne? Kadın evinde de, işyerinde de rahat değil. Anne olan bir kadını düşünün. Yani aldığı paranın büyük bir kısmını ya kreşe verecek ya da bakıcıya. En iyi ihtimalle kendi annesinin veya eşinin ailesinin yanına bırakacak. Çinlilerin çok hoşuma giden bir lafı var diyorlar ki “7 yaşına kadar çocuklarınızı bize verin, 7 yaşından sonra ne yapıyorsanız yapın.” Yani çocuğun ana temeli psikolojik, nörolojik olarak 7 yaşına kadar atılıyor zaten, birincisi bu. İkincisi, son yılların trendi “çocuk da yaparım, kariyer de” ilkesi. Bu tabii ki olabilir. Ama bunun şartlarını kendisi oluşturabiliyorsa. Sabah sekiz, akşam beş çalışmak, anne olan bir kadının fıtratına çok uygun değil. Hele de işi ağırsa, nöbeti varsa, ekstradan ağır yükler, sorumluluklar alıyorsa eve geldiği zaman zaten tahammül sınırı bitmiş ve bedeninin kapasitesi dolmuş olur. Bu erkekler için de geçerli. Bizi Batıdan ayıran en önemli şeylerden biri, “Aile kurumu.” Şu anda toplumsal olarak yaşadığımız sıkıntıların temeli ekonomi, sanayi değil bence. Şu anda eşler arasında çok ciddi sıkıntılar var. Kadın da, erkek de çalışıyor. Eve geldikleri zaman, ev işlerini ne şekilde yapacakları konuşulmamış. Bir yandan toplumsal baskı söz konusu. Erkek annesinden gördüğünü eşinden de görmek istiyor. Ama ufak bir problem var, eşinin çalışmasını da istiyor. Ben hep şunu söylemeye çalışıyorum, eğer kadın çalışacaksa ev içerisindeki sorumlulukların büyük bir kısmını erkeğin üstlenmesi lazım. Kadın hem çocuğa bakacak, hem yemek yapacak, hem dışarıda çalışacak. Bu külliyen kadına yapılmış bir haksızlıktır. Ama bunu bizim toplumumuzda kaç tane erkeğe kabul ettirebilirsiniz? O zaman kadının kendi çalışma şartlarını tavsiye olarak bir rapor halinde, STK’lar, vakıflar ya da ilgili kurumlar dahilinde gündeme getirmeleri lazım. Birçok kadın derneği var ama kadının çalışma şartları ile ilgili getirdikleri hiçbir tavsiye yok. Konuşmalar var, ama Meclise sunulan “kadının ideal çalışma şartları şöyle olursa toplumun dinamikleri daha düzgün olur” diyebilecekleri bir tavsiyeleri yok. Bizim kendi referansımız olan Kur’ân-ı Kerim hangi hakların, nasıl olacağını söylemiş. Ama maalesef mütedeyyin olanlarımız da olmayanlarımız da, bundan bihaber veya özellikle erkeklerin çok işine gelmediği için gündeme getirilmiyor.
Evlenmeden evvel mutlaka bunu konuşun!
Yirmi beş yıllık evliyim. Yirmi beş yıl önce matematik öğretmeni olan eşimle evleneceğim zaman, çalışmasını istemediğimi söylemiştim. Çünkü o zamanın şartları tesettürlü çalışmasına uygun değildi. Hepimizin bildiği malum dönemler. “Eğer çalışırsan, seninle evlenemem. Evet seni seviyorum, seninle evlenmek istiyorum. Ancak benim kırmızı çizgim bu.” demiştim. Fakat şimdiki aklım olsa, bu durumu kendi kararına, inisiyatifine bırakırdım. Şimdi çocuklarım büyüdü, en küçük kızım yirmi bir yaşında. Eşim de dört yıl önce işe başladı. Bakın yaptığımın doğru olduğunu kesinlikle söylemiyorum. Ama bu isteğimi en başta söylediğim için adaletli olduğumu, haksızlık yapmadığımı düşünüyorum. Belki benim getirdiğim şart şeklinde olmayabilir ama eşler muhakkak, özellikle mütedeyyin olanlar, evlenmeden önce kırmadan incitmeden bunu konuşmalı. Bir örnek vakıayı anlatmak istiyorum. Karı koca doktor bir çift, kadının şikayeti şu, “Ben maaşımı, nöbet ücretimi alıyorum ama benim banka kartım eşimde. Bana sadece 200 TL para veriyor. Bir ev borcuna girdik, taksit ödüyoruz tamam ama ben genç bir anneyim, genç bir kadınım. Paramı kendim harcamak istiyorum” dedi. “Peki siz bunu hiç konuşmadığınız mı?” dedim. “Hayır hocam hiç konuşmadık” dedi. Durumun vahametini anlatabiliyor muyum? Yani böyle olan çok fazla aile var. Birçok erkek ailenin idaresi tek kişide olmalı, harcamalar tek elden yapılmalı diye düşünüyor. Bu çok basit gibi görünen olay bile bir ailenin yıkılmasına sebep verebiliyor. Bakın şu modernitenin bizi sürüklediği yere. Mütedeyyin olan ailelerin neredeyse büyük bir kısmı maalesef aynı handikapları yaşıyor. Bundan otuz kırk yıl önce mütedeyyin insanlarla, mütedeyyin olmayan insanların problemleri çok farklıydı. Ama şimdi çok homojen problemleri yaşıyoruz ve bence bu iyi bir şey değil.
Son olarak söyleyecekleriniz var mı?
Bir evi kaliteli yapan, mefruşatı, döşenişi değil ki. Evi ev, aile yapan içerisindeki iletişimin kalitesi, karşılıklı konuşabiliyor olmanızdır. Bir kadın, bir erkek elmanın yarısı gibidir. Asla birbirinin aynısı değildir. Ama birbirinin gayrı da değildir, birbirlerinin eksiklerini tamamlarlar. Herkesin meziyeti ve fıtratı, kabiliyeti farklıdır. Kimse kimseden üstün değildir. Dolayısıyla siz bir insana zulüm etmek istiyorsanız, fıtratından gayri bir sorumluluk vermeniz lazım. Biz kadının hem dışarıda çalışmasını istiyoruz, hem de evde bebek bakmasını, yemek yapmasını istiyoruz. Bu doğru değil. Onun için en başta bir tercih yapılmalı. Evde çalışan kadınlar da “bir şey üretmiyoruz” psikolojisine sokulmamalı. Maalesef erkeklerin büyük bir kısmı farkında veya farkında olmadan eşine nasıl olsa çalışmıyor diye farklı bir baskı yapabiliyor. Kadın kendini ezdirme mantığıyla evlenirse kendini ezdirmemek için zaten gardını almış olur. “Kim evde daha üstün” diye alan savunmasına giriyorlar. Hele bir de iki taraf da maaş alıyorsa, kimin aldığı maaş veya statü biraz daha farklı ise bir yarışma ortamı oluyor. İnsanın bu dünyada yarışmayacağı ve başarılarıyla gıpta edeceği otomatik olarak iki tür vardır. Birincisi kendi çocuğu. Fıtri olarak onun kendisini geçmesinden hoşlanır. İkincisi eşi olmalı. Bayanlar erkeklerin kendilerinden bir tık daha ileri olmasından hoşlanır ama maalesef erkeklerde aynı duygu yok. Bu olmayınca da yine sıkıntı oluyor. Çözüm çok uzakta değil. Eşyanın fıtratına uygun davranılması, eşyanın kalitesini, ömrünü nasıl arttırıyorsa insanın fıtratına göre de davranılması o şekilde uygun olur. Bunun için üç temel şey lazım bence. Bir eşlerin birlikteliğine karar vermeden önce anlaşmaları. İki ailelerin bu konu hakkında bilgilendirilmesi. Üç hükümetlerin bununla ilgili kadınların lehine pozitif ayrımcılık noktasında yeni kanunlar çıkarmaları. Bu üç saç ayaktan bir tanesinde sıkıntı olursa, bence biz bir on yıl sonra da aynı konuları konuşuyor olacağız.