Ömürler Rabbimizin takdir buyurduğu çok kıymetli sermayemiz. İnsan olmak ne güzel. Yüksek, ulvi gayeler için bu dünyada bulunmak ne güzel. Vakit, an, zaman ve içinde bulunan bizler ne güzeliz. Çünkü en güzelin yarattığı, nakışladığı, özene bezene süslendirdiği mektuplarız.
Bir mektup ki; hem kendinin, hem kendini yazanın, hem kendi gibi yazılmış olan diğer mektupların farkındadır. Kendi dahil, bütün o mektupları okuyup, anlayıp, yazana karşı muhabbet ve ilgi duyarak, O da yaratıcısına karşı övgülerini, alaka ve sevgisini bildirme makamındadır.
Ne güzel mektuptur insan! Böyle bir mektup var mı başka? Şuur ve akıl sahibi, kendini okuyabilen. Okudukça yazana karşı alakası artan, O’nu daha iyi tanıyabilmek için; kendisine verilmiş, aza, uzuv ve duygu terazisiyle, tarttığı bütün değerleri, akıl potasında övgüye, kalp potasında muhabbete dönüştürebilen!
Ömrü oldukça, kendini okudukça, Rabbini tanıdıkça, şükrü sonsuz derecede çoğalan…
Ne mutlu sana ki, sen işte o mektupsun. Bu karmakarışık asırda insanların bırak kendini okumak, ne olduğunun niçin yaratıldığının farkında dahi olmadığı bu keşmekeş içinde, sen Rabbini bulmuşsun.
Kendini fark etmişsin ve Rabbinin yaratması cihetiyle kendine değer veriyorsun. Evet kendine değer vermelisin. Hem öyle değer vermelisin ki, kâinatın sultanının bu çok kıymetli hediyesini, canın gibi korumalı, onun daha iyi seviyelere çıkabilmesi için çalışmalısın.
Kendine O’nun namına değer verirsen, Rabbinin senden duyacağı hoşnutluk o kadar çok olacaktır ki, senin bu kıymet bilmene karşı O da seni kıymetlendirecektir. Senin yollarını açacak, doğru ve yanlış arasındaki tereddütlerinde, sana yön verecektir.
Bu devirde doğru İslâmiyet’i yaşamak hususunda azim içerisinde olanlar, bu hususta bütün zorluklara göğüs gerip, her şeye rağmen doğruları yaşama gayreti içinde olanlar, ihtimaldir ki, son nefeslerinde manevi şehitlerden sayılacaklardır.
Bir tohum Rabbimin izni ile çözülür. İçindeki yazıları okutturabilmek için yeryüzüne başını uzatır. Bir insan üzerine basabilir, bir hayvan yiyebilir, her hangi bir tehlike onu görevinden alıkoyabilir ama o bunların hiçbirini düşünmez. Rabbinin mucizelerini bir an önce sergileyebilme heyecanındadır. Rabbinin güzel isimlerini tekrarlayarak ve sadece O’na sığınarak, kendisine verilen görevi sadakatle yerine getirmeye çalışır.
İnsan ise, aklı az uyandığında o sevimli hali ile kendini keşfetmeye başlar ve sorar. Bu ne? Burnun. Bu? Gözün. Bu? Ağzın. Farkına vardığı bütün uzuvlarını ana babasına sorar. Aklı tamamen başına geldiğinde ise, kendisine imanî, İslâmî bir şuur verilmemişse, sormayı, görmeyi, anlamaya çalışmayı unutur. Kendini başıboş, âlemdeki her şeyi vazifesiz, gayesiz zanneder. Artık şeytanın tuzakları ona açıktır. Önünde Allah’ın izni ile bir hidayet yolu açılmazsa, gideceği yol meçhuldür. Allah korusun…
Rabbim doğruları yaşamak hususunda bizlere son nefesimize kadar yardım etsin inşallah. Bizi yolundan bir an dahi ayırmasın.