Çocuk gelişiminde ruh sağlığı kadar beslenme de önemli bir faktör. Zira doğru beslenme vücudu sıhhatli kıldığı gibi, sıhhatli bir vücut da sağlıklı bir ruh hali için mühim bir etken. Peki çocuğunun beslenmesine çok önem gösteren, karnının her zaman tok olduğundan emin olan anne mükemmel bir annedir diyebilir miyiz? Buna yazının sonunda sizin karar vermenizi isteyeceğim.
Misafirperver bir toplum olduğumuz tartışılmaz. Bunun en önemli göstergelerinden biri ise karın doyurmak. Misafirlerimiz mutlaka iki tabak yemeğini, üstüne çayı ile yanında tatlısını onun üstüne meyvesini onun üstüne kahvesini içecek, giderken de “bu sayılmaz tekrar gelin” denilerek uğurlanacak. Hal böyle olunca bu tutumun çocuklara yansımaması pek mümkün olmuyor. Birçok anne, çocuğu kendi gözünde (bu konuda şüphesiz hepimiz ihtisas sahibiyiz) yeterli kiloda değilse, yemeğini yemiyorsa anneliklerini sorguluyor. Çocuklarının aç uyuması fikri onlar için imkansızın da ötesi. Bu durum anne için böyle değilse de bu sefer anneanne babaanne veya diğer üçüncü kişi faktörleri devreye giriyor. Biri çıkıp “bu çocuk bir deri bir kemik kalmış, hiçbir şey yedirmiyor musunuz?” deyiverince anne de anneliğinin sorgulanmasından ötürü çocuğuna yükleniyor.
Bebekler doğduğunda emme refleksiyle doğar ve gün içinde belli aralıklarla annelerini emme yoluyla karınlarını doyururlar. Beslenme, çocuk yemek seçme ve reddetme hakkına sahip olduğunu öğrenene kadar bu şekilde devam eder. Çocuk birçok yemeği gayet güzel yerken, bir buçuk iki yaşlarına geldiğinde bir anda yememeye, reddetmeye, önüne konan yemeği itmeye başlayabilir. Aslında çocuğunuz büyüyor ve hayır demeyi öğreniyor. Bu harika gelişimi görmek yerine, çocuğun yemek yemiyor oluşuna odaklanıyor ve zorlamalara başlıyoruz. Öncelikle bu dönemlerde çocukların reddetme haklarının olduğunu kabul etmemiz ve bu durumun onların gelişimi açısından önemli olduğunu bilmemiz gerekiyor. Bu durumda çocuğa yemek seçtiği durumlarda ağzını tutarak, ellerini bağlayarak zorla yedirmek yerine, çeşitli yöntem ve oyunlarla tekrardan sevdirmeye çalışmamız gerekiyor. Çocuklara zorla yemek yedirmeye çalışırken onlara şu mesajı veriyoruz aslında: “Senin ne zaman doyacağına ben karar veririm.”
Kendi yemeğini yemesi için fırsat verin!
Zorla yedirilen yemeklerin kişi üzerinde muhtemel sonuçları da bulunuyor. Zorla yedirildiğinde çocuklar son lokmayı tüm gün ağzında tutabiliyor. Yutarak annenin bir lokma daha verme ihtimalini sıfıra indirmeye çalışıyorlar böylelikle. Çocuk bu şekilde dahice bir yöntem geliştirerek kendini korumaya alıyor aslında. Bir diğer sonucu, bireylerin yemesi için zorlandığı yemeklere karşı yetişkinlikte dahi uzak durma davranışına dahi sebep olabiliyor. Çocukluğunda annesi tarafından zorla yedirilmeye çalışılan gıdalardan hâlâ uzak duran birçok yetişkin var. Uzak durmak bir yana, gördüklerinde öğürme refleksi dahi geliştirebiliyorlar. Çocuklukta yaşanan zorlayıcı duruma karşı beyin bu ve benzeri tepkiler geliştiriyor ve yaşamının devamında da karşılaştığı benzer durumlarda beyin yine bu tepkileri veriyor.
Çocuklar, ellerine bir yaş itibariyle kaşık, bir buçuk yaştan sonra çatal verilerek kendi yemeklerini kendilerinin yemeleri yönünde desteklenmelidir. Bu süreler çocuktan çocuğa göre değişebilir. Buradaki önemli nokta, çocuğa kendi yemeğini kendi yemesi yönünde “fırsat” verilmesidir. Maalesef birçok anne zaman azlığı, etrafın kirlenmesi gibi çeşitli kaygılarla çocuklarına bu fırsatı vermediğinde, çocuklarının bilişsel ve motor becerilerinin gelişmesine engel olmuş oluyorlar. Bununla birlikte özgüven gelişimleri de sekteye uğramış oluyor. Yemek saatleri için giydirilen donanımlı, su geçirmez, kalın önlük ve giysiler de çocukların yemekleri üstlerine dökmeme becerisinin gelişmesini de erteliyor. Çocuk üstüne dökmemeyi, yemek üstüne döküldüğünde duyduğu rahatsızlıktan dolayı yapmamaya çalışarak öğrenebilir. Fazla korumacı yaklaşım da beslenme konusunda ket vuran bir diğer sebeplerden. Bırakalım her yere yemek saçsınlar, ama yemeklerini kendi yiyebilen bireyler haline gelsinler.
Çocuklar üç yaş itibariyle kural almaya başlayabilirler. Bu yaştan öncesinde ise bir buçuk yaşlarında çocuklarınızı sizinle aynı yemek masasına oturmasını sağlayarak birlikte yemek yeme alışkanlığını kazandırmaya başlayabilirsiniz. Akşam yemeğinin birlikte yenilmesi sağlanacak şekilde öğünler arası dört saat aralıklı olarak plânlanabilir. Öğle yemeği ile akşam yemeği arasına sağlıklı bir ikindi ara öğünü verilebilir. Bu öğünler haricinde çocuklara verilen abur cubur ve gereksiz gıdalar çocukların yeme düzenini bozan en büyük sebeplerdendir. Faydasız, zararlı ve paketlenmiş gıdalardan uzak durmanız çocukların sağlıklı beyin gelişimi açısından da oldukça önemli. Çocukları bu gıdalarla tanıştıran kişilerin yine bizler olduğunu unutmayalım.
Çok acıktım!
Bir diğer etken olan “seçenek sunma” da çocukların yemek seçme davranışını pekiştiren önemli bir etken. Çocuklar farklı bir yemek gördüklerinde bunları yemeyi reddedebilirler. Burada anne babanın tutumu “başka seçeneğimiz yok, şu an bu yemeği yemen gerekiyor. Yemediğinde sabah kahvaltısını beklemen gerekecek.” şeklinde olmalı, asla alternatif sunulmamalı. Çocuk bir süre sonra acıktım diyerek yanınıza geldiğinde “yarını beklemen gerektiğini söylemiştim.” diyebilmeli ve anne babalar sabahı beklemelidir. Bu durum birkaç kez tekrarlandığında başka alternatifin olmadığını öğrenen çocuklar zamanla birçok yemek çeşidini yemeye başlamakta ve yemek saatlerine uyum sağlamaktadır. Bu noktada birçok ebeveyn haklı olarak çocuklarına kıyamamakta ve aç yatmamaları için çocuk “acıktım” diyerek yanlarına geldiğinde alternatif sunmaktadır. Fakat bunu yaptığınız takdirde geri dönüşü olmayan bir yemek yememe ve yemek seçme döngüsüne gireceğinizi hatırlatmak isterim. Anlık kıyamamalar uzun vadede kıymanıza sebep olmasın.
Yeme konusunda fazla hassasiyet gösterildiğinde de çocuklar bu hassasiyeti keşfeder ve bu durumu çok iyi kullanabilirler. Çocuklarınızla kaliteli vakit geçirmeniz, onlarla yeterli düzeyde ilgilenmeniz yemek yeme problemleri yaşamanızı aza indirgeyecektir. Yeterince ilgi görmeyen bir çocuk yemek yeme hassasiyetinizi, ilginizi çekmek için kullanabilir.
Yemek yemek tabii bir eylemdir ve çocuklara da bu şekilde yansıtılmalıdır. Yemek esnasında çocuğa verilen yemeğin çocuğun yiyebileceği miktarda olmasına dikkat edilmelidir. Yemeği bir tabağa koyarak oradan istediği miktarda kendisinin almasını sağlayabilir, böylece seçim şansı olduğu mesajını verebilirsiniz. Bu çocuğa “ben ne kadar yiyebileceğime kendim karar verebiliyorum” mesajını verir ve onu şevklendirebilir. Veya yine yemek yemeyi reddettiği durumlarda tabağındaki yemeği ikiye bölebilir “bunlardan birini yemen gerekiyor. Bu taraftakini mi yemek istersin buradakini mi?” şeklinde sorularla yine ortak paydada buluşmaya çalışabilirsiniz. Üreteceğiniz çözümler aranızdaki iletişim şekline, üretkenliğinize ve çocuğunuzun tarzına uygun bir şekilde şekillenmelidir. Bazı yemekleri bünyeleri gerçekten kaldırmıyor olabilir. Bu durum yemek yemeyi reddetmekle karıştırılmamalı, iyi gözlemlenmelidir.
Tüm bunların haricinde çocuklarınızın çocuk doktorları tarafından düzenli bir şekilde takip edilmesini sağlamanız da gelişimi açısından size oldukça fayda sağlayacaktır. Böylelikle çocuklarınızın boy, kilo ve mevcut sağlık durumlarını bir uzman görüşüne bırakmanız sizi etrafınızdaki bilgi kirliliğinden koruyacaktır.