Bediüzzaman Hazretleri hanımlar için kaleme aldığı eserde, evlilik hayatında karşılıklı güvenin, samimi hürmetin, karşılıklı emniyetin, muhabbetin çok önemli olduğunu ifade ediyor. Aslî kaynaklarımızdan çıkarmış olduğu altın bir formül bu. İnsan yapısı, psikolojisi, duyguları üzerinde çalışan uzmanların da geldiği nokta yine aynı. Karşılıklı güven ve muhabbet duygusunun insanı ilişkilerde hele ki eşler arasında çok önemli olduğunu ifade ediyorlar. İşte bu uzmanlardan biri de Şen Eğitim ve Danışmanlık’tan Evlilik ve Aile Danışmanı Dr. Bülent Şen. Kendisiyle evlilik ve güven üzerine bir sohbet gerçekleştirdik…
Güven duygusu bebeklikten başlayan hayatımızda önemli bir duygu öyle değil mi?
İlk olarak, kısaca, gelişmiş bir ülkede bulunan çocuk yuvasındaki bebek ölümlerinden bahsetmek istiyorum. Buradaki bebek ölümlerinin nedenleri araştırılmış ve birçok tedbire rağmen önü alınamamış. Sonunda bilim insanları inceleyince, bakıcı annelerin sık sık değiştiğini görmüşler. Bakıcı anneler her ay değiştiği ve bebeklerin anne yerine bağlanabileceği bir obje, nesne olmadığı için, bağışıklık sistemleri zayıf düşmeye başlamış. Bundan dolayı da çabuk hastalanıp ölüyorlarmış. Yani güven duygusu, doğduğumuz anda hatta anne karnındayken başlıyor ve bizim bağışıklık sistemimizden tutun, yaşama sevincimize, hayat kalitemize kadar her şeyi etkiliyor.
“Herkes evlendi, ben hâlâ evlenemedim.”
Şöyle düşünün; siz güvenmediğiniz birisiyle bir iş kurmak amacıyla ortaklık yapar mısınız? Yapmazsınız öyle değil mi? Bizler belki bankaya yatıracağımız veya ortaklık kuracağımız birisinde bu kadar çok güven nedenlerini ararken, eş seçerken, bazı hormonal duygularımızla, aşkla ve diğer motivasyon kaynaklarıyla, evlilik konusunda acele ediyoruz. Bu tip problemlerin ortaya çıkışlarının daha çok evlilikte olmasının nedenlerinden birisi, aceleciliğimiz, büyüklerimizi, çevremizi, dinlemememiz. Bir Meksika atasözü der ki; “Aşıkların gözü kördür, komşular iyi görür.” Güven duyacağımız insanı, hayat arkadaşımızı, arayıp bulup evlenmek yerine, biraz da çevreden etkilenip, “Herkes evlendi, ben hâlâ evlenemedim” diyip, bu konuda acele ediyoruz.
Doğru insanı ararken…
Biz doğru, güvenilebilecek insanı arıyoruz ama acaba biz doğru, güvenilecek insan mıyız? Sadık olacak insanı arıyoruz. Acaba biz sadakat duygusunu ailemizden almış mıyız? Ailemizde bizi yeterince dinlemişler mi, sevmişler mi, saygı göstermişler mi? Düşüncelerimize değer vermişler mi? Duygularımıza önem vermişler mi? Biz de doğru insan mıyız? Bunun için de hayatımız içerisinde kendimizi sürekli geliştirmemiz gerekiyor. Evlilikte bizlerin beklentileri ve hayâlleri var. İki tam insan, yani kendini geliştirmiş, mutluluğu ve evlilik gereklerini bilen, mutlu bir yuvada yetişmiş, anne babasından mutlu evlilik sırlarını almış, ev işlerinde diğer konularda birbirlerine destek olabilen hayat arkadaşları, mutlu bir evlilik yapabilirler. Evlilik doyumu, evlilik kalitesi dediğimiz şeyde de insanların evlenmeden önceki, evlilikle ilgili hayâlleri ve beklentileri vardır. Bu hayâl ve beklentiler eğer karşılanırsa o evlilikte doyum artar ve insanlar mutlu olurlar. Şimdi beklentilerimiz neler olabilir? Mesela bir erkek için, iş yaşamında daha da ileriye gitmek için eşinin desteklemesi olabilir. Bir kadın için belki de kendisini geliştirmesi, daha iyi bir hayat sürmesi olabilir. Bu örnekleri artırabiliriz. Ancak bu beklentilerimiz eğer zayıfsa, mesela bir kadına eşi tanışma döneminde çok ilgi göstermiş ama evlendikten sonra o ilginin binde birini bile göstermiyorsa, o zaman bu kadının evlilikten beklentisi ya da hayâlleri suya düşmüş olur. Bir erkek, ilk başta ona çok dikkat eden, onun işini destekleyen, ilgili bir kadın görmüşse, ama evlendikten sonra sürekli şikayet eden, erkeğin getirdiği hiçbir şeyi beğenmeyen, tenkit eden bir kadın görüyorsa, adamın da hayâlleri suya düşmüş olur. Dolayısıyla bu tip hayâl kırıklıklarıyla, evlilikten alınan mutluluk duygusu azaldıkça, eşler birbirlerinden uzaklaşmaya başlıyorlar.
“Sadakatsizlik bir tercihtir.”
Tabiat hiçbir boşluğu affetmiyor ve maalesef bir erkek onu daha çok ilgiyle dinleyen, yakından ilgilenen, tenkit etmeyen ve beğenen birine gönlünü kaptırabiliyor. Bir kadın da, ona sevgi sözleri gönderen, saygılı davranan kişiye karşı yakınlaşabiliyor. Sadakatsizlik bir tercihtir. Mutsuz olduk diye sadakatsizlik göstereceğimiz anlamına gelmemeli. Nice mutsuz insan eşine ve ailesine sadık davranabiliyor. Çiftler gerçekten bu işin eğitimini almış uzmanlardan, danışmanlık alırlarsa, onların desteğiyle ailedeki beklentiler ve hayâl kırıklıkları yavaş yavaş çözülecek ve eşler tekrar birbirlerini tanıma, sevme ve arkadaş, dost olma seviyesine geleceklerdir.
Sosyal medyanın ailedeki güveni sarsması noktasındaki tespitleriniz nelerdir?
Şimdi şöyle düşünün, sizin bir geminiz var ve limana bağlamışsınız. Ne kadar iyi sağlam bağlarsanız o gemiyi, fırtına bile olsa, iyi bir limandaysa, önünde dalga kıranı varsa ne kadar dalga olursa olsun zarar görmez fırtınadan. Ama siz bir limana koymamışsınız, bir tek demir atmışsınız ve hiçbir yere de bağlamamışsınız. Burada rüzgarların dalgaların gemiyi etkilemeyeceğini kim söyleyebilir ki? Dolayısıyla eğer evlilikteki beklentiler karşılanmamışsa, eşler evliliği bilmiyorlarsa, birbirlerine karşı saygılı sevgili değillerse, ihtiyaçlarını -istek demiyorum- karşılamıyorlarsa o zaman dışarıdaki fırtınalara, dalgalara, rüzgara karşı geminiz açık olur. O yüzden sadece sosyal medyayı suçlayamayız. Fırtınalardan yara almamak için, eşimizi tanımaya çalışmamız ve onunla belki de bir aile danışmanı desteğinde iletişimi yeniden öğrenmemiz lazım. Çocukluğumuzdan, ailemizden öğrenemediğimiz doğru iletişimi, belki de evlilikteki sıkıntılarımız nedeniyle gittiğimiz bir aile danışmanı vasıtasıyla öğreneceğiz. Çünkü birbirimizi en çok dilimizle yaralıyoruz. Kalpleri yaralıyor, cam kırıkları oluşturuyoruz. Normalde cam kırığı acıtmaz canımızı, ama oraya her dokunuşunuzda canınız yanar. Bu yüzden doğru iletişim şekli çok önemli.
Sadakatsizlik ve aldatmayı ayırt etmek gerek!
Sadakatsizlikle, aldatma birbirinden farklıdır. Evlilik için konuşacak olursak sadakatsizlik; karı kocanın birbirlerini hayat boyu, her türlü zorluğa karşı destekleyeceklerine, çocuklarına bakacağına ve son nefeslerine kadar birbirlerinin yanında olacaklarına dair vermiş oldukları bir söze uymamaktır. Aldatma; sadakatsizlik başladıktan sonra bunu örtmeye çalışmak, anlaşılmaması için yalanlar söylemek, anlaşılınca inkâr edip buna devam etmeye çalışmaktır. Sadakatsizlik zaten kötü bir şey. Ama aldatmak, bunu örtmeye çalışarak karşı tarafı enayi yerine koyup, bir şekilde devam etmeye çalışmak, hiç etik bir davranış değil. Ömür boyu aynı yastığa baş koyduğunuz birisinin, sürekli sadakatsizlik yaptığını ve başka birileriyle aldattığını, bu konuda da manevralarına devam ettiğini düşünün. Sürekli stres ve baskı altında olursunuz. Bu sizin ruh ve beden sağlığınızı, hayat kalitenizi sürekli düşüren bir şeydir. Bu şekilde yaşamak tabiî ki insanı mutsuz eder.
İnsanî ilişkilerde en önemli olan güven midir? Sevgi, saygı sonra mı gelir?
Her şeyden önce bir insanın, insanî duygulara sahip olması, insanca yaşaması, kendisine ve karşısındakilere de insanca davranması lazım. Bir amirse, astlarına baba gibi davranması, bir eşse eşine gerçekten sevgi ve muhabbetle davranması lazım. Bir kadının hayattan ya da evlilikten beklentisi nedir? Sevilmesidir, korunmasıdır, çocuklarına ve kendisine güven verilmesidir. Bir erkeğin ise, ailesi için yaptığı şeylerin bulunup takdir edilmesidir. Sevgi dilleri farklıdır. İlla “seni seviyorum, sana saygı gösteriyorum, bak sana şunları yapıyorum, bunları alıyorum” demek değildir. Bir insanın esas ihtiyacı, ona insanca davranılmasıdır. Saygıyı bir çiçeğin saksısı gibi düşünün. Sevgiyi de bir çiçek olarak düşünün. Saksısı kırılmış, susuz duruyor, toprak kaçırıyor. O çiçek büyüyebilir mi? Büyüyemez. Saygı görüyorsanız bir insanı sevme ihtimaliniz de vardır. Sevdiğini düşündüğünüz bir insan size saygı göstermiyorsa, zamanla sevginiz de azalır. Sizin yakınlarınıza annenize, babanıza saygı göstermiyorsa, bir süre sonra bu insana aşık olarak evlenmişseniz bile, sevdiğiniz, önem verdiğiniz şeylere saygı göstermiyorsa, zamanla soğumaya başlarsınız. Onun için bunların hepsine ihtiyacımız var.