İmam-ı Âzam ile İmam-ı Muhammed (ra) gümüş ve altından dişlerin yapılmasına fetvaları, sabit kaplama hakkında olmamak gerektir. Halbuki bu diş meselesi umûmü’l-belvâ suretinde o derece intişarı var ki, ref’i kabil değil. Ümmeti bu belvâ-yı azîmeden kurtarmak çaresini düşündüm; birden kalbime bu nokta geldi. Haddim ve hakkım değil ki, ehl-i içtihadın vazifesine karışayım. Fakat bu umûmü’l-belvâ zaruretine karşı, fetvalara taraftar olmadığım halde diyorum ki: Eğer mütedeyyin bir hekîm-i hâzıkın gösterdiği ihtiyaca binaen kaplama sureti olsa, altındaki diş ağzın zahirîsinden çıkar, bâtın hükmüne geçer. Gusülde yıkanmaması, guslü iptal etmez. Çünkü üstündeki kaplama yıkanıyor, onun yerine geçiyor. Evet, cerihaların üstündeki sargıların zarar için kaldırılmadığından ceriha yerine yıkanması, şer’an o yaranın gasli yerine geçtiği gibi, böyle ihtiyaca binaen sabit kaplamanın yıkanması dahi dişin yıkanması yerine geçer, guslü iptal etmez.(1)
İmam- Azam’ın ünlü iki talebesinden biridir. Yazdığı kitaplarla Hanefi fıkhının yayılmasına büyük hizmeti geçmiştir. Zekası ve ilmiyle dikkatleri üzerine çekmiş, ilim uğruna babasından kalan tüm mirasını harcamıştır. Kısa sürelerle iki kez kadılık yapmıştır. Künyesi Ebu Abdullah Muhammed ibni Hasan ibni Abdullah ibni Tavus ibni Hürmüz’dür. Benîşeyban tarafından azat edildiği için “Şeybanî” lakabıyla da anılmıştır.
Muhammed, 752 yılında Vasıt şehrinde doğdu. Küçük yaşta Kur’ân-ı Kerim eğitimi aldı. Bazı bölümleri ezberledi. Öğrenim amacıyla zamanın önemli beldelerinden biri olan Kûfe’ye gitti. Burada hadis derslerini aldı. Babası tarafından İmam-ı Azam’a götürüldü. İmam-ı Azam ilk karşılaştıklarında Kur’ân-ı Kerim’in ne kadarını ezberlediğini sordu. “Bir kısmını” cevabını aldıktan sonra, “inşallah yakında tamamını ezberlersin” temenni ve duasında bulundu. Muhammed’in ihlas ve zekası hocasının dikkatini çekti.
Muhammed kısa bir süre sonra babası ile beraber tekrar imam- Azam hazretlerinin huzuruna çıktı. Kur’ân-ı Kerim’in tamamını ezberlediğini müjdeledi. Kendisine sorulan ayetlerin tamamına doğru cevap verdi. İmam-ı Azam bu üstün zekalı çocuğun babasına, evladını ilim öğrenmeye teşvik etmesi nasihatinde bulundu. Baba da oğlunu Ebu Hanife’ye teslim etti.
Muhammed dört yıl boyunca İmam-ı Azam Ebu Hanife’den özellikle fıkıh dalında önemli dersler aldı. Hocasının vefatına kadar derslerini sürdürdü. Ayrıca hocasının büyük talebesi Ebu Yusuf’tan da bazı dersler aldı. Aldığı bu eğitim sonrasında fıkıh dalında çok önemli bir konuma geldi. Bunun dışında muhtelif alimlerden hadis derslerini alarak eğitimini sürdürdü.
Muhammed, henüz yirmi yaşındayken Kûfe Camii’nde ders vermeye başladı. Bir ara Medine’ye gitti. Burada bulunan İmam-ı Malik’ten hadis ve fıkıh derslerini aldı, çok sayıda hadis öğrenip, ezberledi. Akabinde tekrar Kûfe’ye geri döndü. İlme aşırı merakı ve ilgisinden dolayı muhtelif beldeleri ziyaret etti. Özellikle hadis-i şerif öğrenmek maksadıyla Mekke, Medine, Şam, Bağdat gibi muhtelif şehirleri dolaştı.
İmam-ı Muhammed babasından kalan ve önemli bir yekûn oluşturan mirası ilim uğruna harcadı. Öğrendiği bütün ilimleri yaymak ve başkalarının da istifadesine sunmak için tüm imkanlarını kullandı. Çok sayıda insana ders verdi. Derslerine olan yoğun ilgisinden dolayı evinde oturacak yer bulmak imkansız hale geldi. Uzun süre Kûfe’de kaldı. Kûfe mescidinde verdiği ve teşkil ettiği ilim meclisi yirmi yıla yakın devam etti.
İmam-ı Muhammed, ilmî hüviyeti ve örnek kişiliğiyle dikkatleri çekti. Birçok İslâm alimi gibi, idarecilere mesafeli durdu. İlmin haysiyetini muhafaza etti. Dönemin Abbasî halifesi olan meşhur Harun Reşid’in de ilgi ve yakınlığına mazhar oldu. Halife kendisine iltifatta bulundu ve kadılık teklif etti. Kadılık teklifini reddedince iki ay kadar hapis yattı. Kadılık görevini kabul edeceğini açıklayınca serbest kaldı ve Rakka şehrine atandı. Kadılığı sırasında aralarında İmam-ı Şafi gibi meşhur isimlerin de bulunduğu çok sayıda kişi ondan ders aldı.
Abbasi halifesi Harun Reşid ile münasebetlerinin düzelmesi uzun sürmedi. Zeydi İmam-ı Yahya bin Abdullah’ın isyanı olayında fikirleri uyuşmadı. Yapılan istişareden memnun kalmayan Halife, İmam-ı Muhammed’i tarassut altına aldırdı. Kitaplarını inceleyerek, eserlerinde isyana teşvik edici bölümlerin olup olmadığını araştırttı. Kadılık görevinden de aldırıldı. Son yıllarını Bağdat’ta geçiren İmam-ı Muhammed, halife ile araları düzeldikten sonra Horasan kadılığına tayin edildi. Ancak tayin edildiği 805 yılında vefat etti.
İmam-ı Muhammed’in en önemli hizmetlerinden başta geleni, Hanefi fıkhını yazdığı kitaplar aracılığıyla, sonraki nesillere ulaşmasını ve sistemleşmesini sağlamasıdır. Hocası ve mezhep imamı Ebu Hanife’den öğrendiklerini, ehl-i sünnet itikadını, günlük ibadet ve yaşama dair dinî bilgileri yaymaya çalıştı. Ulaştığı seviye ve yaptığı hizmetten ötürü mezhebin müçtehidi olarak kabul gördü. İçtihatlarında İmam-ı Azam’ın koyduğu esaslar dahilinde hareket etti.
Ebu Hanefi’den sonra Hanefi mezhebinin önde gelen iki ismi İmam-ı Ebu Yusuf ile İmam-ı Muhammed’tir. Ancak Ebu Yusuf’a oranla daha çok eser kaleme almıştır. Bu bakımdan Hanefi mezhebinin yayılmasında en etkili talebe olmuştur. İmam-ı Azam’ın meşhur bu iki talebesi Hanefi fıkhında “imameyn” olarak anıldı.
Güzel ilim ve ahlâk sahibi olan İmam-ı Muhammed, etkili konuşması ve hitabetiyle dinleyicilerini etkiledi. Keskin zekasıyla sorulan her soruya ikna edici cevaplar verdi. Vaktini çok iyi değerlendirerek azami istifade etmeye çalıştı. Gecelerin üçte birinde yatarken, diğer bölümlerde ibadet ve talebelerine ders vermekle geçirirdi. En büyük ahmaklığın insanın kendi nefsini beğenmesi olduğunu belirtti. Affetmeyi de aklın zekatı olarak izah etti. Ayrıca güzel ahlâkın kötü nesebi örteceğini belirterek, güzel ahlâk konusunda insanları teşvik etti.
İmam-ı Muhammed’in bazı eserleri de şunlardır; Camiü’l Kebir, Camiü’s-Sağir, Siyerü’l Kebir, Siyerü’s Sağir, Mebsut, Ez-Ziyadat, Kiysaniyyat, Harunniyat, Cürcaniyyat, Rukkiyat.
Dipnot: 1. Barla Lâhikası