“İnsan bir yolcudur. Sabavetten gençliğe, gençlikten ihtiyarlığa, ihtiyarlıktan kabre,
kabirden haşre, haşirden ebede kadar yolculuğu devam eder.”1
Öyle bir seyyah ki kendi yolunda. Çıktığı uçsuz bucaksız yolda sefer uzun, kendisi tedariksiz. Mahzun. Ta ki ruhlar âleminden revan olmuş yola. Sonsuz menzillere uzanır kapıları, açılır kapıları yolculuğun şimdilik faniler durağına uğramış olsa da. Dünya hanına misafir olur gün gelir bir avazla.
Dünya denilen menzilde kâh dünde, kâh bugünde. Yarına dair hayâller kurduğu dünyanın peşinde sürüklenirken, gerçekte duvarları şişeden olan kabrinde yaşadığı sırf “o an” içinde. Bir an ve bir can. O andı kaybolduğu, boğulduğu, hiç olduğu, hep olduğu. Hepsi buydu.
Öyle bir seyahat ki iman yümniyle yürüyen emn ü eman içinde. Kadir-i Mutlak’a tevekkül edene her şey hoş, her şey güzel. Yollar ki gün olur uğrar kedere, gün olur sarmaş-dolaş neşeye. Her nereye kıvrılırsa kıvrılsın, her nereye düşerse düşsün o yolların nihayetinde O’na varılacağını asla unutmadan yürüyebilmek mühim olanı. Yolun yordamı; gönülde ‘iman ile gitmek’ olsa gerek. Yolların sahibi ise varlığı ezeli ve ebedi bir Sevgili. Var edişi bir “kün” emri. Öyle bir vakurla yürü ki yeryüzünde, başın önde bakışların yerde. Toprakta izle kendini, toprakta bil kendini. Ve gökyüzüne uğurladığın rengârenk uçurtmaların olsun yarına dair umutlarından. Göğe uzayıp giden yollara düşmek için. Yolların Sahibine, her şeyin Sahibine…
Bütün seferinde tek tek ağırlandığı menzilleri sahiplenmekten vazgeçse gönlü, muhakkak ki ayrılıklar daha kolay gelecek. Tanıştığı kimseleri kendisi gibi birer misafir bilse, hasretler daha âsân olacak. Özlemle yanıp tutuşmaktan kurtulup sonsuz âlemlerin mevsimlerine uğrar gönlü, ayakları henüz yol yorgunu olsa da…
Her ayrılık yeni bir kavuşmanın başlangıcına en son gün. Yollar da, gidişler de, dönüşler de her biri ayrılık, her biri kavuşma. Kavuşmalar sevinç de, ya ayrılmalar? Her ayrılığa, her vedaya, hasrete en iyi gelen ise ardına bakmadan gidebilmek mi? Kayıtsız ve kelepçesiz. Senelerce dostlarla beraber rahat edebilmek adına, bir saatlik lezzeti terk edebilmek, vazgeçebilmek! Zira vakit yaklaştı, gitmek gerek.
Yollar seyyahın, ayrılıklar seyyahın. Hüzünler seyyahın, hasretler seyyahın. Sevinçler seyyahın, huzur seyyahın. Ölümün tek hecesine düşer yolu, ömrün sonuna gider, varlığı sonsuzluğa uzanır yollarının… Huzurda nihayet, hem de her zaman olduğu gibi, en başından beri.
Bir gün gelecek ki, bu dünya hanına kilit vurulup misafir kabul etmez olur. Kendisi de gidiyordur artık yolların. Gün gelir misafirlik biter, yolun sonunda âlemler tebdil eder, tıpkı mevsimler gibi. Tıpkı sayısız şahit olduğumuz haşirler gibi. Sonsuzluğa uzanır yollar, yine de bitmez seyahat.
“Elbette, zindân-ı dünyadan bostân-ı cinâna çıkmak ve müz’ic dağdağa-i hayat-ı cismâniyeden âlem-i rahata ve meydan-ı tayerân-ı ervâha geçmek ve mahlûkatın sıkıntılı gürültüsünden sıyrılıp huzûr-u Rahmân’a gitmek, bin can ile arzu edilir bir seyahattir, belki bir saadettir”2
Dipnotlar: 1. Bediüzzaman Said Nursî, Mesnevi-i Nuriye. 2. Bediüzzaman Said Nursî, Sözler.