Psikiyatrist Psikoterapist Yrd. Doç. Dr. Rıdvan Üney ile aile, evlilik ve ilişkilere dair bir sohbet gerçekleştirdik. Keyifli okumalar…
Aile ilişkileri düzenlemek noktasında genç çiftlere, aile büyüklerine ne tavsiye edersiniz?
Aileler, evliliklere müdahaleden uzak durmalılar. Aksi takdirde yeni kurulan ailenin bağımsızlaşmasını engellemiş olurlar. Bu yetişememiş aileler, ileride kendi çocuklarıyla ilgili kararlar alırken, doğru bir şekilde yetiştirmeleri, doğru ahlâka sahip olmaları, doğru eğitim almaları, kendilerine güvenlerinin gelebilmesi için müdahaleden uzak kalmalılar. Onların da artık bir aile olduğunun kabul edilmesi gerekiyor. Düşünün evlerde kapılar vardır. Kapılar sadece hırsızların girmesini engelleyecek bir durum değildir. Dışarıdan herhangi birisinin de içeri girmesini engelleyebilecek bir şeydir. Elini kolunu sallayan içeri girdikçe, içerideki o düzen de bozulabilir. Bu yüzden bir riskin oluşmamasına adına biraz daha dikkatli davranmalılar.
Bunun ötesinde günümüzde en büyük problem kişilerin kendi aile ilişkilerini kontrol edememeleriyle ilgili: Kendi anne, babamızla ilgili bir çatışma yaşadığımızda belki küseriz, kızarız, öfkeleniriz ama bu uzun sürmez. Çabucak unutulup, her şey düzelir. Ama işin içine eş gibi başka biri dahil olduğunda geri dönüş daha zor bir hal alacaktır. Yani ne demek istiyorum? Bir erkek eğer eşiyle annesinin arasındaki bu duruma dur demezse, eşi annesiyle diyalog halinde olacak ve bu onarılmaz bir yara haline dönüşecektir. Tabiî ki aynı şey kadın için de geçerli. Annelerimizi kırmaktan, üzmekten bahsetmiyorum elbette ama eşine yapılan o müdahaleyi sadece eşine değil, kendi ailesine yapılmış müdahale olarak algılamalı. Evlenen bir erkeğin ya da kadının yeni oluşturduğu ailesine karşı saygı duyması ve müdahaleden uzak tutması gerekiyor. Tabi ki onların bir üst jenerasyondaki ailelerin yol göstericiliği, katkıları tartışılmaz. Üst jenerasyonun müdahalesi de genelde çocuk yetiştirmede ya da doğum hadisesinde oluyor. Anneler yardıma geliyorlar. Tecrübeleriyle katkıları olabildiği gibi evin içerisinde fazla bulunduğunda, hele ki aynı evi paylaşıyorlarsa çok daha zor şeyler yaşanabiliyor. Zaten sıkışık yaşantılar var, evler küçüldü böylelikle ev içerisindeki çatışmalar daha çok artırmış oldu. Ben gelenekçi bakıyorum bu duruma ve insanların kendi aileleriyle mutlaka görüşmeleri, yardım almaları taraftarıyım. Ama tabiî ki sınırların belirginleşmesinin faydası olduğunu da düşünüyorum.
Bir iş nasıl başlarsa öyle gider denir. Bu noktada aslında çiftlerin bunu en başta netleştirmesi lazım değil mi? Henüz evlenmemiş çiftlere bu noktada neler söylersiniz?
Evet, çok haklısınız. Günümüzde iletişim araçları her yönüyle mevcut. Bugün internetten de, telefonda da görüntülü konuşabiliyorsunuz. Artık iletişim kurmak çok kolay. Dolayısıyla da yeni evlenecek çiftler ritüelleri, törenleri, çeyiz seçmeden tutun da her aşamada birilerinin adetini önceden öğrenebiliyorlar. İlk noktadan itibaren herkes olabildiğince kendi ilişkisine sahip çıkması bu noktada önemli. İleride çift olacakların ailelerini yönlendirmeleri gerekir. Burada kast ettiğim erkeğin ben araya girmeyeyim demesi, müstakbel eşiyle, kendi annesi arasında ritim tutması değil. Buna kesinlikle izin vermemesinden bahsediyorum. Buna izin vermediğinde ancak aile ilişkileri yönetilebilir bir hal alıyor. Ama bu benim işim değil deyip kenara çekildiğinde ise çatışma meydana geliyor ve bu çok uzun yıllar devam edebiliyor. O yüzden baştan itibaren doğru karar vermek, doğru adımlar atmak gerekir. En başta ortak bir tavır sergilenirse, aile ilişkilerini yönetmek daha kolay olur. Bu kararı aldıktan sonra, törensi davranışlar, ritüeller dediğim gibi çeyiz almak vs. gibi durumlarda herkes artık bir yuva, bir aile olunacağının farkında olarak davranmalıdır. Bu da çatışmayı engellemek, ilişkiye sahip çıkmak anlamında önemli bir adım. Bu diğer tarafı kırmak değil, yönetmek demektir. Bunu yapamazsak şayet, hepimizin duyduğu, yıllarca anlatılan o kırıcı haller mutlaka yaşanacaktır.
Modernleşmek toplumsal değerleri hiçe saymak değildir…
Çok önemli şeylerden bir diğeri de saygı. Günümüzde maalesef biraz kaybedilen bir unsur. Sevgi de önemli muhakkak. Sevgi olmadan hiçbir şekilde bir ilişki olmaz. Ama saygı olmadan da ilişkinin sürekliliği sağlanamaz. Bu durumda sevginin olduğu bir ilişkiye saygı da eklendiğinde hem evleneceğiniz kişiyle, hem de onun ailesiyle olan ilişkiyi doğru şekilde yönetebilirsiniz. Günümüzde saygıyla ilgili bir çok değerin dejenere olduğunu düşünüyorum. İnsanlar ayıp ya da saygısızlık gibi kavramlardan giderek uzaklaşıyor. Çok özür dileyerek söylüyorum bunu ama gerçekten bunlar önemli toplumsal değerler. Bazen tek değer üzerinden gidemeyiz. İnsanı insan yapan bir sürü değer vardır. Dış görünüşümüzden, inançlarımızdan tutun da toplumsal özelliklerimize kadar bir sürü değerin toplamında birisiyiz biz. Bunların arasından toplumsal değerler çok önemsizleştirilmemeli. Toplumsal değerlerimizde bulunan, yapılmaması gereken o davranışlara hem gelin, hem kayınvalide açısından özen göstermek gerekiyor. Çocuklarımızı eğitirken de yine aynı şeyi yapıyoruz. Ayıp, yanlış olan şeyleri ortaya koymak, toplumun genel-geçer kurallarına özen göstermek mutlaka değerli. Bunları yok saymamak gerekiyor. Modernleşmek bunları hiçe saymak anlamına gelmiyor. Bu anlamda tek bir kural üzerinden ilişkileri tanımlamak da mümkün değildir.
Gülümseyin…
Toplumumuzda gülmek, eğlenmek yasaklanan bir şey gibi. Ama bundan lütfen uzak durun. Gülmek, eğlenmek her zaman pozitif bir şeydir. Kişinin ruhsal olarak da gerginliğini azaltır. Gülümseme-eğlenme vücudumuzda kendimizi iyi hissettiren hormonların artışına neden olur. Gülümsememe ya da eğlenmeme durumu bugün tedavi amaçlı verdiğimiz çeşitli antidepresan ilaçlarının içinde bulunan maddelerin artmasına neden oluyor. O yüzden gülümseyin, eğlenin ve keyif alın…
En sık size başvurulan, yardım istenen konu nedir?
Gelenekçi topluluklarda kişilerin birbirlerine aile olarak yakınlığı biraz fazla. Bu sınırları zorlayan bir yakınlık olabiliyor bazen. Ama bir yandan da olumlu, insanı destekleyen bir durum. Bize gelen problemler arasında tabiî ki en çok çatışmalar var. Çatışma yaşanması için illa çok yakın olunmasına gerek olmuyor. Uzakta da olunsa, telefonla bile çatışma neden olabilecek durumlar olabiliyor. İletişim araçlarının gelişmesi her yönden olumlu olduğu gibi bazı yönlerden olumsuzluk getirdi. Bu teknoloji sayesinde istemeden de olsa herkesle iletişim halinde olmak durumunda kalabilirsiniz. Ama günümüzde çoğunlukla, çiftlerin en büyük problemi ‘dayatmalar’ oluyor. Kendi hayatlarını ya da o güne kadar öğrendikleri gelenek görenekleri ya da aileden öğrendikleri ne varsa onu karşı tarafa dayatma durumu. Bu dayatmalar, evlilikleri riske sokan durumlardır. Çünkü bugün işler eskisi gibi değil. Örneğin eskiden bir Mardinli ile bir Rizeli evlenmezdi. Ya da bir Edirneli ile Bingöllü evlenmezdi. Günümüzde artık etnik özellikler giderek değerini yitiriyor. Bunların olumlu, olumsuz tarafları da var muhakkak. Ama ben olumlu taraflarını görüyorum daha çok. Fakat bu durumlarda kendi düşünceni, kendi hayat tarzını karşı tarafa dayatmak en büyük tehlike haline geliyor. Bu böyle olduğunda, ilişkinin ta başından, bunun bir son getireceğini biliyoruz. Zorlayıcı davranış karşı tarafta tepkisel bir durum oluşmasına neden oluyor. Ve bu da evliliğin çatırdamasına neden oluyor. Karşı tarafı yok sayma, “benim dediklerim, benim düşüncelerim ve benim hayat tarzım doğrudur” en büyük tehlike olarak karşımızda. Bence gelecekte bu ilişkilerimizi zorlayacak daha büyük bir problem haline dönüşecek. Bununla birlikte eskiden aileler, bir üst jenerasyondan bahsediyorum, daha yapıştırıcı roller üstlenirken günümüzde çok da birleştirici olmadıklarını görüyoruz.
Aileler körükleyici de olabiliyor maalesef.
Bu da işi daha karmaşıklaştırıyor. Bazen bize gelmeden önce nereye başvurduklarını soruyorum. Böyle bir zorunlulukla karşı karşıya kaldıklarında ilk kaynakları neresi diye? Eskiden bir komşuları oluyordu ya da büyüklerimiz, annemiz, babamız. Orada bazen abarttığımız yerde dur, bu o kadar büyük problem değil deyip de yatıştıran manzaralarla bizim karşımıza gelebiliyorlardı. Orada yatıştırıcı rol oynayan üst jenerasyonun kaybı söz konusu şuanda. Bu yönden de biraz aile büyüklerini eleştirebiliriz. Bu bir gerçek. Çünkü “benim çocuğum çok değerli” gibi değer atıfları artık çok fazla. Şişirilmiş egolar görüyoruz.
Öyle ki bazen bu tavırlar şiddete bile çanak tutabiliyor.
Şiddet topluca reddetmemiz, topluca müdahale etmemiz gereken bir durum olarak da karşımızda. Çünkü çocuğa, kadına, yani güçsüz olana şiddet davranışı gibi günümüzde ne yazık ki çok olumsuz, çok kırıcı tablolar görüyoruz. Bakmaya midemiz, gönlümüz el vermiyor. Tabi buna çok şahit olmuş birisi olarak da kendi adıma söylüyorum, fiziksel, sözel, cinsel şiddet bunların her türlüsüne karşı durmalıyız. Özellikle kadın burada çok daha mağdur. Bunun durumun en önemli engelleyicisi toplumsal olarak kendi ailemize özen göstermek. Gördüğünüz manzaraya sessiz kalmak, görmezden gelmek bir gün bize de ulaşacak bir durum olabilir. Çünkü siz buna hayır demedikçe yarın bir gün sizin çocuğunuza uygulandığında hayır denilemeyecektir. Ya da işte birisinin yaşam tarzı, görünümü, giyimi bunlar şiddeti hak ettiği ya da hak etmediği bir durum olarak da değerlendirilemez. Çünkü bu şiddet uygulayanların böyle bir ayrımı yoktur. Maalesef insanların bilemediği bir şey bu. Şu unutulmasın ki bir kadına şiddet uygulayan tüm kadınlara şiddet uyguluyor demektir. O yüzden ayrımcılıktan vazgeçerek bu duruma, gerektiğinde topluca müdahale ederek, en azından engellemeye çalışmalıyız. Çünkü her yerde, her saniye polis bulmak, asker bulmak olası değil. Bu yönden de hepimizin duyarlı olması gerekir.
Kur’ân’da Hz. Meryem için “Bir çiçek gibi yetiştirdi onu annesi’’ deniliyor. Çok hoşuma gitmişti okuduğumda. Şimdi siz böyle özen göstermek, ihtimam göstermek deyince evlatları her açıdan yetiştirmemiz gerekiyor ki ileride iki ayaklı hayvan olmasınlar. Medyaya yansıdığı kadarıyla haberler gerçekten ahirzamanda insan kalabilmenin zor olduğunu gösteriyor.
Kur’ân’dan çıktınız yola ve çok güzel bir tanım yaptınız. Evet biz çiçek yetiştirdiğimizin farkına varalım. Ama bu çiçekler aynı tarlada büyüyecekler. Bunu da unutmamalıyız. Düzgün yetiştirdiğimiz çiçek, hem topluma, hem ailesine katkıda bulunmalı. Topluma özen göstermeyen, sadece bireysel, bencil yetiştirdiğimiz özenli çiçeklerin çok da büyük katkısı olmuyor maalesef. Bir işi yaparken bizim yaşadığımız alandaki herkese, insanlığa katkıda bulunacak kişileri yetiştirmeye çalışmak, yani bütün insanlığa katkıda bulunacak, örnek model insanları yetiştirmek bizim boynumuzun borcu ve sorumluluğumuzdur.