“Hicret nedir?” sorusuna karşılık gelen, “Kötülüğü terk etmendir.”
Ve “Muhacir kimdir?” sorusuna, “Hata ve günahları terk edendir.”
“Ensar kimdir?” sorusuna ise “Günahlardan uzaklaşmak için çaba harcayana, çevresindekilerin yardımcı olmalarıdır.”
Ve bunların oluşması için çaba ise, ibâdet kavramı içinde yerini alır.
İnsanın hatalarından, günahlarından uzaklaşması ise mağara misali Peygamberimizle (asm) birlikte olan Ebru Bekir (ra) gibi, biz de her işimizde sünneti tatbik etmektir.
O zaman mağaranın yanına kadar gelip onları göremeyen müşrikler gibi bizim nefis ve şeytanımız da bize zarar veremez.
“Korkma! Allah bizimledir” sözü, bizim de samimi olarak Allah’a sığındığımızda Rabbimizin korumasıdır.
Hatta hicret yolunda Süraka’nın takibi esnasında atının ayaklarının kuma gömülmesi gibi şeytanımız bile bize yaklaşamaz. Yeter ki biz günah ve hatalarımızı terk etmekte ciddi olalım.
Medine İslâm’ın yaşandığı yer.
İşte bizim de samimi, hâlis niyetimizin karşılığıdır Medine…
Artık tövbe ile ve kötü huylarımızı terk ile başarmışızdır ‘Hicret’i…
Olması gereken hâlis bir niyet lazımdır.
Aynen kan ve fışkı ortasından süzülüp faydalı bir gıda olan süt gibi.
Bizim de amellerimiz nefis ve şeytanın ortasından geçerek saf süt gibi olmalı.
İşte bu da bir hicretin ihlas ile başarıya ulaşmasıdır.
Peki, neydi Müslümanları göç ettiren şey?
Vatanlarından, mallarından daha ehemmiyetli olan neydi?
İnancını, ibadetini yaşayamamaktı değil mi?
İşte bizim de ibadetlerimizin önünde duran engelleri kaldırmak bir hicrettir.
Olumsuz duygularımıza yön vermek hicrettir.
Nefsimiz, Allah’ın emirlerine itaat etmezse, onunla yollarımızı ayırmak hicrettir.
Hülâsa hicret; ibadetlerden alıkoyan her şeyi terk etmektir.
Aynı zamanda bir yıl başıdır. O zaman yılın başı ise muhasebe demektir.
Bugüne kadar başaramadıklarımıza “Hadi Bismillah!” deyip niyet edelim hicretimize…
Ve yaratılış gayemize uygun yaşamaya.
Yazar: Ayşenur Yaşar