Giderek yeşil alanların yerini apartmanlara terk ettiği bir süreç yaşamaktayız. Bu apartmanların süratle ortalığı doldurduğu hengamda en çok özlediğim ne biliyor musunuz? Eski gecekondu mahalleleri… Bahçeleri yeşil yeşil. Meyve ağaçlarıyla dolu. Herkesin kendi karakterini yansıtan, yamuk çarpık da olsa, bir yaşanmışlık belirtisi hissettiren, mahalle aralarında çocukların koşuştuğu, kuşlarla birlikte çığlıklar attığı, renk renk badanaları ile bir festival havasında mutlu mahalleler…Bir yandan bağırsan, öbür yandan sesin duyulur. Derdin olsa herkes koşar.
Bizim karşımızda da böyle bir mahalle vardı. Evlerin bir çoğu apartman sevdasına teslim oldu. Arada bir kaç kişi var ki direniyor. Onların bahçesindeki yeşillikleri seyrederek avunuyorum ben de. Bir gün onların da bir apartmana dönüşeceğini düşünerek de üzülüyorum. Üst katı yarım bırakılmış bir bina var. Elinden ustalık gelen ev sahibi, arkaya da uzanan ufak bir bahçesini de kullanarak, tavuk bakıyor, güvercin uçuruyor. Onlara yuvalar yapmış. Ön bahçesinde ise domates, biber, fasulye, patlıcan gibi her türlü sebze yetiştiriyor. Arka bahçede mandalina, ıhlamur, erik, incir gibi meyve ağaçları, ön bahçede ise başka meyve ağaçları ve çiçekler var. Diğer evlerin daracık bahçelerinde bile en az dört meyve ağacı var. İncir ağacı, yıkılan bütün eski evlerin bahçelerinde mutlaka vardı. Bizim evimizde de bir kara incir vardı ki, ben onun kadar lezzetli bir incir bugüne kadar yemedim.
Apartmanların arasında yeşil bir dünya. Acaba orada yaşayanlar yeşilin tükenip, insanların beton blokların arasına hapsolduğu bir dünyada, ne kadar zengin ve ferah bir hayat yaşadıklarının farkındalar mı? Yakında anlayacaklar. Biri hariç, hepsinde apartman yapılacağına dair tabelalar var. Bilmedikleri bir şey var ki, bu evlerin apartmana dönüştürülme meselesine en çok üzülen benim. Neden mi? Benim de gözümün önündeki yeşil dünyam kaybolmuş olacak. Ağaçların arasında kuşların uçuştuğu, yuvalarını kiremit aralarına yaptığı, en son çocuk çığlıklarının yankılandığı, kedilerin birbirine yakın damlarda, damdan dama atlayarak koşturduğu, kendinden geçercesine güneşlendiği en son yeşil alanımı kaybetmiş olacağım. Oturduğum yerden rüya gibi yeşil bir dünyayı seyretmek yerine, gidip, parklarda, henüz ilişilmemiş tepelerde yeşile ulaşmaya çalışacağım.
Ev onların, tasarruf onların ama benim de burada kendime ait bir alemim, bir tefekkür alanım vardı. Onların hiç de haberi yok ve hiç haberleri olmayacak. Bu evlerin arasında hapsolup kalmış mahallemizin en son yeşil bahçeleri, başlarına geleceği bilseler, tesbihatlarına son verileceğini haber alsalar, “Kimdir bizim görevimize son veren insafsızlar!” diye iç çekip, hüngür hüngür ağlamazlar mıydı? Onca yeşil, göklere ulaşan tesbihatlarına son verecekler, Allah’ı anmaktan bir anda men edilecekler. Düşünsenize ne kadar acı bir şey.
Bir çitlembik ağacı vardı, üst tarafta apartman yapılan bir evin bahçesinde. Henüz bilmiyorduk, böyle bir yıkım olacağını. Kızımla birlikte o tepeye tırmandık ve o ağacın akibetinden habersiz, onu uzun uzun tefekkür ettik. Belki bir daha göremeyiz diye. Eteklerini bütün o tepeye yaymış, sahip olduğu alanı korumak istercesine, kökleriyle, dallarıyla kucaklamıştı, bütün civarı. Oraya yapılan apartman uğruna o ağacı kesmeleri gerekiyor muydu? Bence hayır. Apartman yapıldıktan sonra bile o ağaca bol bol yer olduğu hâlâ görülüyor. Bu ağacın yerleştiği alanın hemen altında da, bir apartman derinliğinde dik bir alan var. O boşluk içine de o tepeyle eşit yükseklikte bir apartman daha yapıldı. Doymayan aç apartman iştahı her yeri acımasızca yutuyordu.
Sonra ne mi oldu? Üzgün ve katledilmiş çitlembik ağacı intikamını almaya başladı. O gittikten sonra tepenin mukavemeti de gitmişti. Bağrında açılan boşluk harekete geçmişti ve tepeden aşağıya iri iri taşlar düşmeye başladı. Bunlar tepenin altındaki boş alanda konuşlandırılmış apartmanı tehdit etmeye başlayınca da, bu apartman boşaltıldı. Günlerce uğraşılıp, buraya istinat duvarı yapıldı. Yukarıdaki evler de güvence altına alınmaya çalışıldı.
Şimdi o çitlembik ağacının akıbetine en çok üzülen biri olarak size soruyorum; “Acaba bu kadar uğraşacağınıza, o güzelim çitlembik ağacını kesmeseniz olmaz mıydı? Ola ki onun tesbihatı sizi de kurtarırdı. Onun tepesini neden elinden aldınız? Size ne yapmıştı, tepenizi korumaktan başka? Dua edin, inşallah ahı bitmiştir de sizi rahat bırakır artık. Yoksa daha çok çekeceğiniz var…