Yaklaşık 15 yıl önce İslamiyet’i kabul eden Kanadalı işaret dili ve İngilizce öğretmeni Jenny Molendyk Divleli, İstanbul’da ailesiyle birlikte dini sosyal medya içerikleri hazırlıyor.
Molendyk, üniversite yıllarında hayatın anlamını keşfetmek üzere uzun yıllar arayışa girmişti. İslamofobi’nin tüm dünyada yükselişe geçtiği bir dönemde, Müslüman insanlarla tanışarak uzun sohbetler yaparak nihayetinde Müslüman oldu. Onun bu güzel ihtida öyküsünü kendisine sorduk. Buyrun okuyalım.
İslamofobi’nin tüm dünyada yükselişe geçtiği, İslâmiyet hakkında hiçbir bilgisinin olmadığı dönemde Müslüman olmak herkese nasip olmaz. İslâm dinini nasıl öğrendiniz, Müslüman olmanıza ne yardımcı oldu?
İslâm’ı aramadan buldum. Karakteri, medyanın Müslümanları tasvir ettiği gibi olmayan bir Müslümanla tanıştım. Çok geçmeden İslâm ve Hıristiyanlığın farklılıklardan çok ortak yönlerinin olduğunu öğrendim ve İslâm hakkında daha fazla şey öğrenmeye mecbur hissettim. Müslüman olmaya hiç niyetim yoktu, ancak İslamofobik medya temsili, önümde gördüğüm örneklerle uyuşmuyordu. Daha iyi bir insan olmak ve daha fazla genel kültüre sahip olmak adına daha çok okumaya ve öğrenmeye karar verdim. Sonunda ne oldu, ne kadar çok araştırırsam, o kadar çok Hıristiyanlıkla ilgili sorunlarım olduğunu öğrendim ve İslâm giderek hakikat gibi olmaya başladı. İlk başta, çoğunlukla kitaplardan İslâm hakkında okumaya çalıştım. Ama Allah yoluma Müslümanları çıkarmaya devam etti. Yeni insanlarla tanışırdım ve beni evlerine ya da camiye davet ederlerdi. Sonunda soru sorabileceğim ve onlardan bir şeyler öğrenebileceğim harika bir Müslüman arkadaş topluluğum oldu. Birkaç hafta sonra, evimde bir gece yalnız başıma dua ettiğimi hatırlıyorum. “Tanrım, her Kimsen, İslam’ın Tanrısıysan ya da Hristiyanlığın Tanrısıysan, bunu bana belli et” diye diledim. Bu samimi duayı yaptıktan sonra, Allah, gerçeği görmem için bana kapıları açmaya devam etti. Çok geçmeden bir Müslüman gibi dua etmeyi öğrenmek istedim (henüz şehadetimi getirmemiş olmama rağmen). Oruç tutmaya karar verdim, domuz eti yemeyi ve alkol almayı bıraktım. Bir Müslüman gibi yaşıyordum ama sadece bir adım atmam ve kelimeleri söylemem gerekiyordu. Daha sonra, gittiğim üniversitede hafta sonu bir konferans vardı. İngiltere’den Müslüman olmuş bir imam, İslâm hakkında ders vermek için gelmişti. Konferansın ilk gecesi yaklaşıp beni Müslüman olmaktan alıkoyan tüm soruları sordum. Bana bir şeyler açıklamak için saatler harcadı ve gecenin sonunda beni İslam’a davet etti. O anda bunu kabul etmekten çok korktum, çünkü hayatımda ileride büyük değişiklikler olacağı anlamına geldiğini biliyordum. Başörtüsü taktığımda ne olacağından ve arkadaşlarımın Müslüman olduğumu öğrendiklerinde ne söyleyeceklerinden korktum. Konferans iki gün daha devam etti. Bu sırada, en yakın arkadaşlarımla hissettiklerim hakkında konuştum ve iki gün sonra konferansın sonunda Allah’ın lütfuyla İslâm’ı kabul ettim.
Kur’an-ı Kerim’i ilk okuduğunuzda ne hissettiniz?
İlk Kur’an’ım, çalıştığım spor kulübüne gelen bir aileden geldi. Bana Kur’an’ın İngilizce çevirisinin bir kopyasını getirdiler ve hemen okumaya başladım. İlk başta onu zorlayıcı buldum. İncil’de olduğu gibi kronolojik sırayla yazılmamıştı, hikayeler etrafta dolaşıyor gibiydi-okuyordum ve sorular ortaya çıkardı ve sonra bu soruları yerel imama sorardım. Süreç bir süre böyle gitti. Bununla birlikte, Kur’an ile ilgili beni büyüleyen tek şey, Arapçanın 1400 yıldır değişmemiş olmasıydı. İşte bu, korunmuş bir metin olan—Allah’ın sözü – idi. Bu benim için İslâm’ın hakikatinin ezici bir delili oldu. Metnin değişmediği, Allah’ın sözünü koruduğunun kanıtı.
Müslüman olduktan sonra nasıl karşılandınız, size destek verenler oldu mu?
Müslüman olduktan sonra, yepyeni bir dizi zorlukla karşılaştım. Ailem ilk başta kararımı anlamakta zorlandı. Babam, medyanın sunmuş olduğu İslâm’a dair fikirleri olan bir polis memuruydu. Annem bir kadın olarak haklarımdan endişe ediyordu. Üzüldüler ve korktular ve ilişkimizin iyileşmesi ve “normale” dönmesi için uzun yıllar harcadım. Bazı arkadaşlarım kararımı tamamen reddetti ve artık benimle konuşamayacaklarını söyledi. Diğerleri “benim için üzüldüklerini” söyledi. En yakın arkadaşlarım beni ne olursa olsun kabul ettiler. Bunlar bana yardımcı olan ve karar vermemde ihtiyacım olan gücü veren arkadaşlıklardı. İnancım ve kararım ne olursa olsun sevileceğimi bilmek.
Bulunduğumuz bölgedeki Müslüman topluluğu son derece samimiydi. Camiden birçok arkadaşım vardı ve aile gibi hissettiren bir kardeşlikle karşılandım. Bu duygu tarif edemediğim bir şey. Gerçekten sevmek ve sadece Allah rızası için sevilmek. Bence bu İslam’ın en güzel yönlerinden biri.
Tabii ki, dışarı çıktığımda insanların içinde zorluklar yaşadığım ve İslamofobik eleştirilere maruz kaldığım zamanlar oldu. O anlarda Hz. Muhammed’in (asm) ve sahabelerinin karşılaştığı zorlukları hatırlamaya çalışırdım. “İslâm garip başladı ve başladığı gibi bir hale dönecektir, Ne mutlu o gariplere” hadisini hatırlardım.
Çocuklarınız ve eşiniz ile birlikte sosyal medyada da aktifsiniz. Herkesin istifade edebileceği şekilde dinî içerikler hazırlıyorsunuz. Bu faaliyetlere nasıl başladınız ?
Yıllardır zamanımın çoğu evim ve çocuklarımla geçti. Geçen yıl, çocuklarımızın nihayet yeterince büyüdüğünü hissettim ve enerjimin biraz daha fazlasını başka bir şeye odaklamaya çalışabildim. Yakın zamanda topluluğumuz ve ümmetimiz için ne yapmak istediğimi düşünerek ayrıldığım bir liderlik Konferansına katılmıştım. Lisede İngilizce öğretmeni olarak çalışmaya başlamıştım ve gençlerle daha çok zaman geçirdikçe, onların güçlü Müslüman rol modellerine çaresizce ihtiyaç duyduklarını daha çok gördüm. Müslüman olmanın normal olduğunu görmeleri gerekiyordu. Müslümanların inançla yaşayabileceklerini ve diğer insanların yaptığı tüm diğer şeyleri hâlâ başarabileceklerini görmeleri gerekiyordu. Bu yüzden bir blog yazmaya karar verdim. İlk başta, ergenlere ve gençlere ulaşmaya odaklanırım diye düşündüm. Gençlerin gelip takılabilecekleri, kahve içebilecekleri, soru sorabilecekleri, inanç tartışmak için kendilerini rahat hissedebilecekleri ve Müslüman kimliği oluşturabilecekleri bir gençlik merkezi açmayı hayal ettim… Zamanla günlük hayatımızı ve çocuklarımla yaptığım etkinlikleri daha çok paylaştıkça, sosyal medyada etkileşimde bulunduğum birçok insan, genç anneler ya da çocuklarımın yaşında çocukları olan aileler oluyordu. Hâlâ gençlik merkezini açmayı hayal ediyorum, ama şu anda sadece İslâm’ı günlük hayatımızın aktif bir parçası haline getirmeye odaklanmaya çalışıyorum. Ailelere fikirler vermek istiyorum. Topluluğumuzun her gün İslâm’ın heyecanı ve sevgisiyle yaşamasına yardımcı olmak istiyorum. Tarihimizle gurur duymamızı ve geleneğimizle heyecanlanmamızı istiyorum. Çocuklarımızın Peygamber (asm) ve bu dinin sevgisiyle büyümelerini istiyorum… Çocuklarımızın İslâm’ın güzelliğini ve bunun bir hediye olduğunu anlamalarını istiyorum. Her zaman doğru yolda kalmamız ve inancımızı asla kaybetmememiz için dua ediyorum. Beni motive eden de bu. Sadece herkesin bu dinin güzelliğini görmesini istiyorum.
Son zamanlarda çocuklarımız sosyal medyaya daha fazla ilgi duymaya başladı. Bir aile olarak, ekran süresi hakkında her zaman çok katı kurallarımız vardı. Televizyonumuz yok ve Covid’den önce, çocuklarımız gerçekten haftada sadece bir veya iki kez bir şeyler seyretmeye izinliydi. Günümüzde ve bu çağda doğal olarak sosyal medyada olmak istediler, bu yüzden onu kullanabilecekleri güvenli bir yol bulmanın önemli olduğunu düşündük. Ayrıca, çocuklar ne yaparsa yapsın bunun başkalarına fayda sağlaması ve tabii ki denetimli bir şekilde yapılması bizim için çok önemliydi. Kocam ve ben bunu çocuklarımızla tartıştık ve kitap inceleme sayfası fikri önerildi. Bu, çocukların sosyal medyayı kullanabilecekleri, inşallah kendine güvenlerini artırabilecekleri, yararlı bir şey paylaşabilecekleri ve okumayı teşvik edebilecekleri bir yol. İnternet güvenliği ve sosyal medyanın tehlikeleri ve çevrimiçi olma konusunda birçok tartışma yaptık. Umarım sonunda bunlar, yaşlandıkça hatırlayabilecekleri ve hayatlarına uygulayabilecekleri dersler olur.
Genç olmanıza rağmen beş çocuğunuz var maşallah. Kalabalık aileleri seviyorsunuz herhalde. Ama şu zamanda çocuk yetiştirmek zor, siz bunun üstesinden nasıl geliyorsunuz?
Müslüman olmadan önce evlenmek ya da çocuk sahibi olmak istemiyordum. Bu zihniyet, İslâm’dan, evlendikten ve kocam ve tüm kardeşleri arasındaki sevgiyi gördükten sonra değişti. Birbirlerini nasıl sevdiklerini, önemsediklerini, arkadaş olarak büyüdüklerini gördüm ve çok fazla çocuk sahibi olmak istedim. Tabii ki, beş çocuğa sahip olmak yoğun ama tatmin edici bir yaşam ve yuva sağlıyor. Herkesin olması gereken yere ulaşmasını ve programlara bağlı kalmasını sağlamak için çok fazla düzenleme ve plânlamanın olması gerekiyor. Bu yıl aynı anda çevrimiçi derslere katılan beş çocuğun hepsinin yaşadığı zorluklar bile bir mücadele oldu.
Rutinlerimizde oldukça plânlı olmaya çalışıyoruz. Aynı zamanda uyanmaya ve uyumaya çalışıyoruz. Yemekler aynı zamanda birlikte yenir. Ekran süresi takip edilir ve sınırlıdır. Haftalık bir film gecesi yapmaya ve aile olarak birlikte bir şeyler yapmaya çalışırız (sokağa çıkma kısıtlamasında değilken).
Bir ebeveyn olarak, elbette, dikkatimiz bölünmüş durumda. Her çocuğa gerekli bire bir zaman ayırmak, hatta “doğru miktarın” bile ne olduğunu bilmek zordur. Bunların çoğu bir öğrenme süreciydi. Önceki yıllarda çok fazla suçluluk hissederdim. Her çocuğa onların bireysel gelişimi için zamanımı veya dikkatimi yeterince vermediğim için endişeliydim. Kocam ve ben onlara her zaman adil davranmaya çalışıyoruz. Onlara bizimle birlikte özel akşamlar ya da bire bir zaman ayırmaya çalışıyoruz. Sonuçta, yapabileceğimiz çok şey var. Bunların çoğu sadece öğrenme üzerine oluyor, ama kesinlikle emin olduğumuz tek şey çocuklarımızı İslâm sevgisiyle yetiştirmenin önemli olduğu. İslâm’ın sadece hayatı zenginleştiren bir hediye olduğunu ve hiçbir şeyden yoksun bırakmadığını bilerek büyümelerini istiyoruz. Ebeveynler olarak, çocukların bir emanet olduğu gerçeğinin de farkında olmaya çalışıyoruz. Onları sevgi ve özenle yetiştirmekten sorumluyuz. Cennete ulaşmamız için bir araç olabilirler! Sübhanallah!
Çeviri: Hilal Yurtseven