“Fevkalade takvası, fevkalade ubudiyeti, fevkalade ciddiyeti, fevkalade metaneti; davasında nihayet derecede sadık olduğunu güneş gibi aşikâre gösteriyor.”
Bediüzzaman Said Nursi
Peygamberimizin (asm), İslâmiyet’i yaymaya başladığı günlerdi.
Kureyş’in ileri gelenleri, bir gün, Ebu Talib’e gelip:
“Ey Ebu Talib, senin kardeşinin oğlu bizim putlarımızı, atalarımızın dinini inkâr edip, kendisi yeni bir din getirdiğini söylüyor. Biz senin yeğenin olduğu için sesimizi çıkarmıyoruz. Fakat artık çok ileri gitmeye başladı!”diye şikâyette bulundular.
Ebu Talib, onların yeğenine bir kötülük yapmasından korkmuştu. Hemen yeğeninin yanına giderek:
“Ey kardeşim oğlu, kavmin senden şikâyet ediyor. Onların dinini inkâr ediyormuşsun. Bu hareketlerinden vazgeç. Ben artık yaşlandım. Seni koruyamayabilirim. Sana kötü bir şey yapmalarından korkarım” dedi.
Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (asm) gözlerini semaya dikerek kararlı ve net bir ifadeyle şunları söyledi:
“Ey amca, şunu iyice bil ki, bir elime ayı, bir elime güneşi de verseler, ben yine de bu davamdan vazgeçmeyeceğim. Ya başarırım veya bu yolda ölür giderim.”
Ebu Talib, yeğeninin bu cevabından etkilenerek:
“Yeğenim, sen bu yolundan ayrılma ve istediğin gibi devam et. Ben de seni hiçbir zaman sahipsiz bırakmayacağım!” dedi.
***
Ebu Talib’in ölümünden sonra Kureyşliler Peygamber Efendimize (asm) işkence ve hakaret etmeye, kötü davranmaya başlamışlardı.
Bir gün Peygamberimizi (asm) yolda gören serseri bir müşrik, Peygamberimizin (asm) yüzüne toprak attı. Efendimiz (asm) bu durumda evine döndü ve kızı Fatıma (r.a.) ağlayarak Efendimizin (asm) yüzünü temizledi. Efendimiz (asm.) kızına:
“Ağlama kızım, Allah (c.c.) babanı koruyacaktır” diyerek teselli etti. Ve sonra ağzından şu cümleler döküldü:
“Ey amca, yokluğunu ne çabuk hissettirdin…”
Kaynak: İslâm Ansiklopedisi