‘Yatma seherde uğrarsın derde’ der ya bir şiirde, Allah derde uğratmasın inşallah. Ama yatıp da dertlere deva olan seher vaktindeki o muazzam senfoni eşliğindeki huzuru kaçırmamak gerek. Bahar ayının gelmesi ile seher vakitlerinin neşesini, hazzını yaşamak gerek. O efsunlu vakitte ilkin serçeler başlıyorlar incecik tiz sesleri ile zikirlerine, kısa müddet sonrada bülbüller eşlik ediyor. Aman Allah’ım o nasıl bir nağmedir ki insanı bambaşka alemlere götürür. Huzur ve huşu ile sen de tesbihini alıp bu zikir halkasına dahil olurken bir yandan da elinden düşen tesbihle uykuya yenik düştüğün hallerinden utanırsın, bu İlâhî senfoni ile Rabbini zikretmenin hazzını tadar ve kulluğunu hatırlarsın. Tam artık kuşların zikir sesleri azalmaya başlamış sen de artık yatağa yönelmişken ve o tok sesi ile orkestra şefi edasıyla horoz efendi çıkıverir sahneye. Olanca gücü ile ve biraz da kızgın bir tonlama ile “siz hâlâ kalkmadınız mı? Nasıl bu vakte kadar yatar, bu İlâhî musikiye dahil olmazsınız?” dercesine avaz, avaz bağırıyor. Hadi namaz vakti, hadi zikir zamanı diye. Ve bir müddet de o ve ona uzaktan eşlik eden hemcinsleriyle uyandırma ve zikir görevini yapıp, esas oyuncuya yani insana bırakıyor sahneyi. Peki insan ne yapıyor? Bütün bu zikirlere kulaklarını tıkayıp, saatini iş vaktine kurup, alelacele kalkıyor az atıştırma yaptıktan sonra günlük rutini ve maratonuna başlıyor. İlk trafik çilesi ile morali bozulan insan, akşama kadar iş yerinde bir o yana bir bu yana koşturup yorgun argın evinin yolunu tutuyor. Sahi bahar gelmiş miydi? Çiçekler açmış, kuşlar nağmeleri ile dünyayı şenlendirmiş miydi? Bütün bunları ne yazık ki insan farkedebilmiş değildi. Oysa ayet ne diyordu? Dünya hayatı sadece oyun ve oyalanmadan ibarettir. Ama insan oyunu bile kurallarına göre oynamıyordu. Bugün Allah için ne yapmıştı? Onu yaratan ondan ne istiyordu? Ahhh ahh bir bilebilse bir görebilse bir duyabilseydi. Hiç akletmezler mi hitabına yanaşabilseydi. Ahirete hazırlık yapamadım azık toplayamadım derken, ya dünyaya, dünyada var olabilmenin hakikatine erişebilmiş miydi?
Sanat-ı Rabbani’nin güzellikleri her gün geçtiği yol kenarlarındayken bu şaheserleri farkedebilmiş miydi? Maalesef bakar kör olmuştu. Sanatlı yaratılışıyla beni de gör beni de oku diyen Cenab-ı Hakkın mektuplarından bihaber dünyanın koşturmasına, telaşesine kapılan insan oysa ne büyük zararda idi. Ayette “Şimdi bak Allah’ın Rahmet eserlerine” diyordu. Saymakla bitmeyecek Rahmet eserleri nankör insanın gafletinde gereken itinayı dikkati bulamıyordu. İnsan kendine zulmediyor adeta. Eğer hakkını vermezse, esas oyuncu bu oyunda dublör olarak göçüp gidecek fani hayattan. Ne diyor 24.Söz “Fatır-ı Hakim ve Kadir-i Alim kemal-i intizamla, her şeyi güzel yaratmış, güzel teçhiz etmiş, güzel gayelere tevcih etmiş, güzel vazifelerle tavzif etmiş, güzel tesbihat yaptırıyor, güzel ibadet ettiriyor. Ey insan! İnsan isen, şu güzel işlere tabiatı, tesadüfü, abesiyeti, dalaleti karıştırma: çirkin etme, çirkin yapma, çirkin olma.”
Güzel bakıp, güzel görebilmek, zikir halkasında serzakir olabilmek, kulluk bilinciyle bütün muhabbetleri toplayıp hakiki sahibine verip belalardan kurtulup rahat-ı kalp ile yaşayabilmek temenni ve duasıyla yatmayalım seherlerde inşallah.
Bahriye Kavalcı