Her geçen gün büyümekte olan teknolojinin doğru kullanımı ve dijital dünyanın insanlık üzerine olan etkisi üzerine düşünüp durmaktayız. Görünen o ki pandemi ile hayatımıza iyice yerleşen bu dünyanın -doğru kullanılmadığında- olumsuz sonuçları maalesef kaçınılmaz olmaktadır. Bu alandaki tartışmalar sürüp giderken bu durumdan en çok etkilenenler ise şüphesiz kendileri için doğruyu ve yanlışı henüz ayırt edemeyen çocuklarımız olmaktadır.
Kontrolsüz ve uygunsuz içeriklerin had safhada olduğu bu platform ne yazık ki çocuklarımızı cazibeli yönleriyle içine çekmektedir. Asla evimizde konuşmayacağımız içerik ve üsluplarla çocukların temiz zihinlerini hedef edinmiş bu medya araçları, çocuklarımızın özendiği ve model aldığı kimseler olma yönünde koşar adım ilerlemektedir. Bu araçlarda sunulan içerikler ve özendirilen hayatlar gerçek hayatla ilgisi olmayan kusursuz biçimde çizilmiş tablolarla çocuklarımızın özbenlik saygısını ve sosyal uyumunu zedeleyebilmekte ve sosyal görünüş kaygısı gibi birçok psikososyal probleme neden olabilmektedir. Zira çalışmadan ve üretmeden kazanmanın özendirildiği, popülarite ve şöhret kazanmanın olmazsa olmaz olduğu ve insanın sosyalleşme ihtiyacının görmezden gelinip yalnızlaştırıldığı bir alandır dijital dünya. İşte bu türde olumsuz sonuçlara yol açan ilgili araçların kullanım sıklığının arttığı günümüzde maalesef çocuklarımız hayatı gerçek ve birebir deneyimlerden değil, sanal dünyanın suni ve yapay hayatından öğrenme sürecine girdiler.
Yapılan çalışmalar, ekrana ciddi oranda maruz kalmış çocuklarda bilişsel, zihinsel ve dil gelişiminin olumsuz yönde etkilendiği göstermektedir. Bu alanlara ilişkin sonuçlar incelendiğinde uygunsuz ve aşırı kullanıldığında dijital dünyanın çocukların dil becerisini olumsuz yönde etkilediği görülmektedir. Nitekim Amerikan Pediatri Birliği, iki yaşından önce çocukların ekranla tanışmasını asla tavsiye etmemektedir. Zira dijital ortamda etkileşim ve iletişim yoktur; sadece tek yönlü bir aktarım söz konusudur. Halbuki çocuklar monolog ile değil diyalogla dil öğrenirler. Çocuklarda dil gelişimini en çok destekleyen unsurlar taklit yetenekleri ve dili kullanmaya olan ihtiyaçlarını fark edebilmeleridir. Fakat bu gelişim, dijital ortamda neredeyse mümkün bile değildir. Dana Suskind “Otuz Milyon Kelime” kitabında bu durumu şöyle ifade etmektedir: “Çünkü beyin sosyal bir varlıktır. Onu etkileşimden uzak tutmak öğrenme ve öğrendiği bilgileri akılda tutma yeteneğini sınırlandırır. İçine döktüğünüz her şeyi kabul eden bir sürahiden farklı olarak insan beyni, insan insana etkileşim olmadan bir elek gibidir.”
Dil gelişiminde yaşanan problemlerin yanında dijital dünyaya ve ekrana fazla maruz kalan çocuklarda odaklanma ve dikkatini toplamada da güçlükler yaşanabileceği ilgili araştırma sonuçlarınca görülmüştür. Şu nedenle ki dijital ortamlar çok yoğun uyaranlar içerir ve beyin optimum dikkat seviyesi için sürekli bir biçimde yoğun uyaran içeren dijital ortama maruz kalırsa, düşük uyaranlar normal dikkatin açığa çıkmasına yetmez. Yani yoğun uyarana sahip tablet, televizyon ve telefon gibi uyarıcılara uzun süre maruz kalan bir beyin için okul, kitap, öğretmen gibi daha az uyaran içeren aktiviteler normal dikkat seviyesinin açığa çıkmasına artık yeterli gelmez. Bu durum da çocuklarda odaklanma problemlerine neden olabilir.
Peki dijital dünyanın bu yoğun etkileriyle nasıl başa çıkabiliriz? Öncelikle bilmemiz gereken en önemli husus; çocukların en iyi rol model alarak öğrendiğidir. Çocuklarımızın ekran bağımlılığından şikâyet ettiğimiz zaman, ilkin ebeveynler olarak kendimizin dijital dünyayla ilişkimizi bir kez daha gözden geçirmemiz gerektiğini hatırlatmakta fayda var. Nitekim İngiltere’de yapılan bir araştırmada ebeveynlerin ekran bağımlılığı ile çocuklarının ekran bağımlılığı oranının oldukça benzer olduğu görülmüştür. Bu sonuçlar çocukların ekran bağımlılıklarından şikâyet etmeden önce kendimizi gözden geçirmemiz gerektiğini gözler önüne sermektedir. İki yaş öncesi için ekranla tanışması tavsiye edilmeyen (veya asgari düzeyde tutulması önerilen) çocukların, iki yaş sonrası için ise içerik bakımından kontrol edilip, ekran başında geçen sürenin yaşına uygun bir şekilde belirlenmesi ve sınırlandırılması gerekmektedir.
Psikolog Elif Bağçivan