“Hayatın lezzetini ve zevkini isterseniz, hayatınızı imân ile hayatlandırınız ve ferâizle zînetlendiriniz ve günahlardan çekinmekle muhâfaza ediniz.”
Bediüzzaman Said Nursi
Peygamber Efendimiz (asm) her sene hac mevsiminde etraftan gelen halkın toplandığı yerlerde oturur, onları İslamiyet’e davet ederdi.
Peygamberlikle görevlendirilişinin on birinci senesinde yine hac mevsiminde suk-u Ukaz denilen çarşıda Medine’den gelen kişilerle karşılaştı. Onlara:
“Sizler kimlersiniz?” diye sordu.
Onlar da:
“Biz Hazrec kabilesindeniz” dediler.
Efendimiz (asm):
“Biraz oturmaz mısınız sizinle biraz konuşalım?” buyurdu.
Onlar:
“Pekâlâ!” dediler ve Peygamber Efendimiz’in (asm) etrafında oturdular.
Peygamber Efendimiz (asm) onlara Kur’ân’dan bazı ayetleri okudu ve onları İslam’a davet etti.
Onlar Medine’de Yahudilerden yakında bir peygamber çıkacağını çok dinlemiş kimselerdi. Hatta Yahudiler, Evs ve Hazrec kabilelerine bu Peygamberle üstünlük kurmaya çalışırlardı. Derlerdi ki: “Biz Tevrat’ta okuduk ki, yakın zamanda ahir zaman peygamberi çıkacaktır. Siz o zaman görürsünüz! Biz o zaman sizi bu memleketten çıkaracağız!”
Peygamber Efendimiz’in (asm) tebliğinden sonra Hazrec’liler birbirine bakıştılar. Birbirlerine:
“Yahudilerin bahsettiği peygamber bu olmasın!” diye fısıldaştılar.
Aralarında fısıldaşma devam etti:
“Evet, galiba Yahudilerin bahsettiği peygamber bu olsa gerek!”
“Acele edelim de biz onlardan evvel iman edelim!”
Nihayet o gün orada bulunanların hepsi Peygamber Efendimiz’e (asm) iman ettiler ve şehadet kelimesi getirerek Müslüman oldular.
Bunlar şu kimselerdi:
Es’ad bin Zürare, Rafi bin Malik, Avf bin Haris, Kutbe bin Amir, Haris bin Abdullah bin Rebab.
Medine’ye İslam’ı taşıyan kıvılcım işte bu çekirdeklerden çıktı.
Radiyallahü anhüm.
Kaynak: Hayatü’s Sahabe