Kenetlenir yüreğimize, sonsuza dek sürecek olan serüvenin bidayetindeyken. Fedakârlıklarımızın tahtına oturur en kıymetlilerimiz. Artık kendi varlığımızdan geçip, varlığıyla yaşarız adeta. Onunla nefes alır, nefesiyle can buluruz. Tatlı bir muştuyla bizi hayata bağlayan. İçimizdeki şahikalardan kopup, namımıza dizelerin en nahifini şâirâne konuşturan. Vehhab’ın en güzide tecellisidir o. Görünen âlemde hissedilen tarifi mümkün olmayan nice duyguya canlı tercümandır hallerimiz. Koşuşturmalarımız, gayretlerimiz, yeri gelince tümünü tükettiğimizi sandığımız enerjimiz. Sıcacık bir gülümsemeyle, kocaman bir sarılışla adem oluverir yorgunluğumuz.Tıpkı yüreği gibi. İncinse küsmez, kırılsa dargınlıkları saman alevi. Ne kin tutmaya, ne de düşmanlık beslemeye meyli. Olabildiğince saf ve masum. Arı-duru fıtratı tüm kâinatı kucaklayacakmış kadar heyecanlı, enerjik ve sevgi dolu.
Körpe dimağı tertemiz bir sayfa iken günler nasıl da süratle geçiverir. Fanileşmeden fenaya mahkûm lâkin bekaya mazhar olanların yolculuğunda, zamanın peşinde bâki meyveleri toparlayabilmektedir hüner. Var olmalarının verilmiş bir nimet oluşunadır şükürlerimiz. Emanete hem sahip çıkmak, hem de o vediayı muhafaza etmek. Nefsinden başlayarak, usanmak bilmeyen bir gayreti şefkatli sinelerde pırlanta cevherlerin himayesine sarf etmek. İman için hiç şüphesiz fazlaca, gücü yettiğince ihtimam gerek.
Bir gün ahir zamanın sokaklarında hiç de alışık olmadığımız bir âlem beliriverir. Kervanları ekrandan aşina olunan yollara dökülür. Belli belirsiz varlıklarıyla gerçek hayatları kaskatı edip, nazarları kendisine celp eden pencereler. Hipnoz etkisiyle ruhumuzun penceresi gözlerden yüreklere işleyen. Kalp ve vicdanın akıl terazisinde tartmaya dahi fırsat bulamadığı bir hızla ve aceleci bir tavırla. Dünyalara yerleşen. Duyguları, hisleri teshir eden. Büyüleyen. Zamanları katleden, sahiplerini sûrileştiren. Gayya kuyusunda olanlara, var olmayan bir hayatta başrolün biçilmesi de, kahramanlığı da mutlakken.
Hakiki hayatta çevrimdışıyken, sanal âlemde hayal süratinde gezintilerimiz. Lâbirentinde kaybolduğumuz kadın-erkek, genç-yaşlı, külliyen. Hiç şüphesiz. Adına ister teknoloji diyelim, ister çağın getirisi, isterse bu zamanın hükmü. Kimin dünyasına nasıl etkiye sahipse o tepkiyle hemhal olduğu kesin. İletişim, bilgi, tenezzüh, tefekkür, ibret ve ilmin armonisiyken, hayırla şerri ayıklamaya kalmadan ziyadesiyle oyalandığımız aşikâr. Sınandığımız, artık vazgeçme ihtimalimizin bile olmadığı çoktan giriftar olduğumuz bir mezbele. Hem kendimizin, hem yavrularımızın, hem de sevdiklerimizin… Savunmasız dimağlara birer ok misali ilişen hücuma karşı hicranlarımız. Başını/bakışını ekrana sabitlemiş büyükler olarak, yamalı hayatlarımızı cümleten halas etmeye niyetle mümkün sanırım ki felah. Yüreklerde Kâbe hürmetinde olan imanlara kast eden Ebrehe misline ebabil kuşları gerek!
Soğuk rüzgârların estiği belirsiz sokaklarda şarlatanların ellerine bırakmayalım onları. Issızlığımızda ne olduğu belirsizler büyütmesin yavrularımızı. Bizlerden bulamadıkları sevgiyi, ilgiyi ve muhabbeti ekranlarda aratmayalım. Tercihlerini, terbiyelerini meçhullere havale etmek, kuzuyu kurda teslimden farksızken. Tam da bize çokça ihtiyaç duydukları şu minvalde, üslubumuz varlığımız olsun. Lisan-ı halimiz ise yüreklerine fısıldayan. İman ile yaşanılan/yaşanmışlarsa şükrümüz. Şu müşkülde uçurumlar ellerimizde, dizginleri ise iman dolu yüreklerimizde. Baharı andıran varlıklarına baharları yaşatacak ellerinden tutalım sımsıkı, bırakmayalım.
Sıcacık bakışlarında büyür sevgileri ve sıcacık sevgiler büyütür sevgilerimizi, sevdiklerimizi…“Madem hakikat böyledir; onlara şefkatin muktezası, gayet derecede fakr ve aczinde, gayet kuvvetli bir nokta-i istinadı ve tükenmez bir nokta-i istimdadı; kalplerinde iman-ı billah ve iman-ı bil-âhiret suretiyle yerleştirmek lâzımdır. Onlara şefkat ve merhamet bununla olur.”1
Dipnot
1. Bedizzaman Said Nursi, Bediüzzaman Cevap Veriyor, s.92