Rabbini bilen, dinini seven evlatlara sahip olmak zamanımız ebeveynlerinin çok dertli olduğu bir konu. Anne, babalığın üzerine asrımızda ağır yükler yüklendi.
Evet eskiden de oldukça zordu. Günümüzde geçmişteki gibi maddî zorluklar olmasa da omzumuza yüklenen manevî sorumluluk yıpratıcı. “Böyle dedim psikolojisi bozulur mu, şöyle davrandım travmaya mı sebep olur? Dinden soğumasın, tesettürü sevsin, namazlarını düzenli kılsın. Ne desem, nasıl bir yol izlesem” diye dertleniyoruz.
Öncelikle kendi kulluğumuza bakmalıyız. İç alemimizi bunca uğraşımız içinde ihmal etmemeliyiz. Anlatmak, konuşmak kolay ama malesef etkisi çok az.
Tesirli ve kalıcı bir metot istiyorsak hayatımızla örnek olmaktan daha iyi bir yol bilmiyorum.
Çocukluk dönemi Rabbimiz tarafından tüm insanlığa verilmiş varlığı ve varlığını sorgulama ve anlamlandırma fırsatıdır. Bu dönemde çocuk yetişkin gibi doğruyu yanlışı ayırt edebilecek kabiliyete sahip değildir.
Sorumluluk yok, günah yok, ceza yok. Ergenlik dönemine kadar intizamlı, sanatlı, hikmetli dünyamızı görüp yaratıcısını arayacak. Onu bulup iman ettikten sonra sorumluluk kısmı başlıyor. Bu önemli evrede çocuklarımızın varlıkla ilgili sorularına Kuran hakikatleri ışığında en mukni cevapları bulmaları için rehberlik etmeliyiz.
İman olmadan, inandığı Rabbini tanımadan nasıl itaat edilecek. Baskıdan, taklitten ötürü yapılsa dahi sonrasında aksaklıklar ve terkler baş gösteriyor. Allah’ın muhatap aldığı, mükellef olan evladımız için artık dua edebiliriz, yardım isterse elimizden geleni yaparız. Ve daha da iyi bir kul olmaya çalışarak ona tesir edebiliriz. Malumunuz üzere fazlası aksülamel yapıyor.
Peygamberimiz (asm) ve Hz. Enes’in beraberliği çocuk eğitimi adına bizlere çok değerli uygulamalar sunuyor. Resûl-i Ekrem’in eğitim ve öğretim tarzına, insanlara, özellikle de çocuklara karşı hoşgörüsüne dair birçok bilgi onun vasıtasıyla rivayet edilmiştir.
Resûlullah’ın yanında kaldığını, her zaman onun istediği gibi davranamadığını, bununla birlikte ondan bir defa bile azar işitmediğini, bir hatası yüzünden kendisini uyaracak olan hanımlarını, “Bırakın çocuğu! O Allah’ın dilediğinden başka bir şey yapmamıştır.” diye yatıştırdığını nakleder. Efendimiz (asm) “Çocuklarınızla çocuklaşın” hadisi şerifini yaşayarak da ümmetine miras bırakmıştır.
Resûl-i Ekrem (asm) Hz. Enes’e genellikle “yavrucuğum” diye hitap ettiği, bazen “iki kulaklı” (zü’l-üzüneyn) diye takıldığı bildirir.
Yavrularımızla geçirdiğimiz hoş vakitler bizlerin yolundan gitmeleri açısından oldukça önemlidir. Çocuklar sevmediğinin sözünü de dinlemez.
Çocukluk hatıraları ise bir ömür boyu tesir eder. Cami, namaz, oruç ve bayramların onlar için kıymetli olmasında çocukken sevmelerinin etkisi çok büyük. Peygamberimizin (asm) Mekke ve Medine döneminde pek çok çocukla hatıraları mevcut. Torunlarıyla ilişkisi, hangi yaşta onlara neler öğrettiği en başta rehber edinmemiz gerekenler değil mi?
Kuran-ı Kerim fıtrat kitabıdır. Ve hükümleri kıyamete kadar geçerlidir. Hz. Muhammed (asm) yaşayan Kuran’dır ve bizler için her konuda olduğu gibi çocuk eğitiminde de yol göstericidir. Başka yerlerde derdimize derman ararsak daha çok yaralanabiliriz.
Allah kuluna yüklenemeyeceğini yükü vermez. Kul duygularını suistimal eder, sınırını aşar, omzuna fazla yük alırsa taşıyamaz. Hz. Adem’den (as), Hz. Nuh’tan (as), Hz. Yakup’tan (as) daha iyi bir ana, baba olamayız. Vazifemiz yalnızca tebliğdir.
Fatmanur Şahin Öztaş