Nurdan Sayfalar

Şükrün mikyası kanaattir

Şükrün mikyası kanaattir ve iktisattır ve rızadır ve memnuniyettir. Şükürsüzlüğün mizanı hırstır ve israftır, hürmetsizliktir, haram-helâl demeyip rast geleni yemektir.

Şimdi görüyoruz ki her şey nasıl ki rızkın etrafında toplanmış, ona bakıyor; öyle de rızık dahi bütün envâıyla, manen ve maddeten, hâlen ve kàlen şükür ile kaimdir, şükür ile oluyor, şükrü yetiştiriyor, şükrü gösteriyor. Çünkü rızka iştiha ve iştiyak, bir nevi şükr-ü fıtrîdir. Ve telezzüz ve zevk dahi gayr-i şuurî bir şükürdür ki bütün hayvanatta bu şükür vardır. Yalnız insan, dalâlet ve küfür ile o fıtrî şükrün mahiyetini değiştiriyor, şükürden şirke gidiyor.

Hem rızık olan nimetlerde gayet güzel süslü suretler, gayet güzel kokular, gayet güzel tatmaklar şükrün dâvetçileridir. Zîhayatı şevke dâvet eder ve şevk ile bir nevi istihsan ve ihtirama sevk eder, bir şükr-ü manevî ettirir. Ve zîşuurun nazarını dikkate celb eder, istihsana tergib eder, nimetleri ihtirama onu teşvik eder; onun ile kàlen ve fiilen şükre irşad eder ve şükrü ettirir ve şükür içinde en âlî ve tatlı lezzeti ve zevki ona tattırır. Yani gösterir ki şu lezzetli rızık ve nimet, kısa ve muvakkat bir lezzet-i zâhiriyesiyle beraber, daimî, hakikî, hadsiz bir lezzeti ve zevki taşıyan iltifat-ı Rahmanîyi şükür ile kazandırır. Yani rahmet hazinelerinin Malik-i Kerîm’inin hadsiz lezzetli olan iltifatını düşündürüp, şu dünyada dahi Cennetin bâkî bir zevkini manen tattırır. İşte rızık, şükür vasıtasıyla o kadar kıymettar ve zengin bir hazine-i camia olduğu halde, şükürsüzlük ile nihayet derecede sukut eder.

Altıncı Söz’de beyan edildiği gibi, lisandaki kuvve-i zâika, Cenab-ı Hak hesabına, yani manevî vazife-i şükraniye ile rızka müteveccih olduğu vakit, o dildeki kuvve-i zâika, rahmet-i bînihaye-i İlâhiyenin hadsiz matbahlarına şâkir bir müfettiş, hâmid bir nâzır-ı âlikadr hükmündedir. Eğer nefis hesabına olsa, yani rızkı in’am edenin şükrünü düşünmeyerek müteveccih olsa, o dildeki kuvve-i zâika, bir nâzır-ı âlikadr makamından, batın fabrikasının yasakçısı ve mide tavlasının bir kapıcısı derecesine sukut eder.

Nasıl rızkın şu hizmetkârı, şükürsüzlük ile bu dereceye sukut eder; öyle de rızkın mahiyeti ve sair hademeleri dahi sukut ediyorlar. En yüksek makamdan en edna makama inerler. Kâinat Hâlık’ının hikmetine zıt ve muhalif bir vaziyete düşerler.

Şükrün mikyası kanaattir ve iktisattır ve rızadır ve memnuniyettir. Şükürsüzlüğün mizanı hırstır ve israftır, hürmetsizliktir, haram-helâl demeyip rast geleni yemektir.

Evet, hırs, şükürsüzlük olduğu gibi hem sebeb-i mahrumiyettir hem vasıta-i zillettir. Hatta hayat-ı içtimaiyeye sahip olan mübarek karınca dahi güya hırs vasıtasıyla ayaklar altında kalmış, ezilir. Çünkü kanaat etmeyip senede birkaç tane buğday kâfi gelirken, elinden gelse binler taneyi toplar. Güya mübarek arı, kanaatinden dolayı başlar üstünde uçar. Kanaat ettiğinden, balı insanlara emr-i İlâhî ile ihsan eder, yedirir.

Evet, Zat-ı Akdes’in âlem-i zâtîsi ve en â’zamî ismi olan lâfzullahtan sonra en a’zam ismi olan Rahman, rızka bakar. Ve rızıktaki şükür ile ona yetişilir. Hem Rahman’ın en zâhir manası, Rezzak’tır.

(Mektubat, Yirmi Sekizinci Mektub, s. 425)

LÛGATÇE:

alem-i zâtî: Zata has nişan, sembol.

envâ: Türler.

istihsan: Beğenme.

kàlen: Söz ile.

kuvve-i zâika: Tat alma duyusu.

lâfzullah: “Allah” lâfzı.

matbah: Mutfak.

mikyas: Ölçü.

nâzır-ı âlikadr: Kıymeti yüksek nezaretçi, kontrol eden.

şükr-ü fıtrî: Yaratılıştan gelen şükür.

zîhayat: Hayat sahibi.

 

One Comment

  1. Son günlerde sitenizde çok fazla zaman geçiriyorum. Yine çok detaylı ve kıymetli bilgiler vermişsiniz. Ellerinize sağlık.

Leave a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*