Kapak

Makul muhafazakârlık ve LGBT meselesi

LGBT meselesinde makul muhafazakârların bakış açısı ve tavrı nasıl olmalı?

  1. Öncelikle konu nazik. Kısa tespitler ve cevaplar kâfi olabilir.

Zira ar damarı çatlamış bir avuç insanın bu konuları, “bir oy da olsa oy oydur” diyen türden ilkesiz siyasetçilerin gündemine dünya çapında bir olay“mış gibi” ve hem de bir “özgürlük meselesi” olarak sokmayı “başarmış” olmaları muhafazakarları etkilememeli.

“Özgürlük tartışmaları”nda sanki çok mühimmiş gibi önce bu mevzuyu açanlara, kolaylıkla “bu mesele hürriyet bahsinde işin aslı değil, bunu tartışmayı sonraya bırakabiliriz” denmeli ve aşağıdaki yaklaşım vurgulanmalı:

  1. Bu mevzunun içinde ahlaksızlığı tervice çalıştıkları için nefret etmemiz gerekenler de var, yanlış bilgilerle ve yanlış hürriyet anlayışıyla donatıldıkları ya da yanlış hürriyet pratikleriyle baş başa bırakıldıkları ve böylece bu meselenin bir nevi mağduru durumunda oldukları için şefkat etmemiz gerekenler de.

Tasnifle tarif yaparsak işimiz kolaylaşır. Başlayalım:

  1. Önce doğuştan gelen farklılıklar konusunu çözelim.

İnsan, doğumunda genellikle ya erkektir ya da kadındır. Ama bazı istisnalar da vardır.

“Ne öyle ne böyle” olarak doğmuş olan bir insan için yapılacak bir şey yoktur. Bu da aynen “doğuştan engellilik” gibi bir kaderdir, bir “şaz”dır ve Allah’ın bu insan üzerindeki takdiri budur. Kadere itiraz eden başını örse vurur, kırar.

“Biraz öyle biraz böyle” doğan bir çocuğun hangi yöne yöneleceği, hazık tabibin de yardımıyla ve aile tarafından tesbit edilir. Bu sayede ve bu destekle, genellikle doğru yönde ve ahlakî açıdan da sağlıklı olan bir gidiş sağlanır.

  1. Sonradan “edinilen” farklılıklara ve aykırılıklara gelince:

Kendisini değiştirmeyi ve “aslında öyle” iken “böyle olmayı isteyen” insanın ve bilhassa gencin bu “tercih”i basit, sıradan, normal bir istek değildir. Dolayısıyla özgürlük alanındaki bir husus da değildir.

Hürriyet odur ki ne nefsine ve ne de gayrısına zarar versin. Bu sebeple her devlet ve her hukuk sistemi kişiyi bazı hallerde kendisinden (nefsinden) de korur ve korumalıdır da. (“Sefih mahcurdur” prensibi, neredeyse evrensel bir hukuk prensibidir.)

Birileri, tıptaki ilmini ve operasyon maharetini alet ederek bu “değişme isteği”ni gerçekleştirmeye çalışıyorsa ilmini gayrı ahlaki bir işe alet ediyor ya da alet oluyordur. Hukuk ve devlet bu ahlaksızlığı da engellemelidir.

  1. Yetişkinin yetişkinlikten kaynaklanan ihtiyacını giderme biçimine dair problemlere gelince:

5.1. Birinci olarak bu ihtiyacın sahih nikah akdi içinde ve sadakat çerçevesinde giderilmesi gerekir. Fıtri olan budur.

Aksi halde ana babasını bilmeyen çocuklar çoğalır ve dolayısıyla insanların, kendi kardeşiyle ama kardeşi olduğunu bilmeden evlenme riski artar.

(Bu arada belirtelim ki erkeğin çok eşliliği sadakatli eşlerin doğuracağı çocukların her birinin kendi ana babalarını bilmesine mani değildir ama kadının çok eşliliği onun doğuracağı çocuğun babasının kim olduğunu bilememesi ve büyüdüğünde çocuğuna da söyleyememesi demektir. Oysa çocuk kedi-köpek değildir ki “ana babası” değil “sahibi” önemli olsun!)

Hz. Adem’in çocukları hariç, insan “insan” olalı beri, kardeşiyle evlenmiyor. Bu yasak fıtridir ve insanın hayvanî fıtratının yani maddi vücudunun değil insanın insanî fıtratın yani ruhunun ve vicdanının kabul ettiği bir yasaktır.

5.2. İkinci olarak, fıtri olan, yetişkinlik ihtiyacının hemcinsle değil karşı cinsle karşılanmasıdır.

Zira iki cins birbirini tamamlar. Bunu ispat için alet-i tenasülün uyumu ve biçimi bile kafidir.

Bunun insanın fıtri özelliği olduğunu kabul etmeyen ve aynı cinsle yakınlaşmayı “normal” görebilen bir kişinin, iş kardeşle evlenme yasağına gelince, bu yasağın ahlâkî olduğunu kabul etmesi yaman bir çelişkidir.

  1. Yetişkinlik ihtiyacı için kendi cinsine yönelen ve bunu kendi kendisine de “normal”miş gibi kabul ettiren bir kişi zaten çoğu zaman ar damarı çatlamış durumda olan ve dolayısıyla nikahı ve sadakati de reddeden bir kişidir.

Bu halde bu gayrı ahlâkî tercih hukukun koruması altında değildir ve olamaz.

  1. Yetişkinlik ihtiyacı için kendi hemcinsine yönelen iki kişinin, kendi aralarındaki bu ilişkiyi, “sıradan bir tercih” gibi görüp ve gösterip bir de alenileştirmek istemeleri “normal” değildir.

Bu kapıyı açarsak iş “eşo gelin” aymazlığına kadar gider.

  1. Kendi hemcinsine yönelen iki kişi arasındaki bu ilişki bir tür sadakate dayalı ve uzun süreli hatta kalıcı da olsa aralarındaki bu bağ bir nikah değildir. Kurduklarını söyledikleri “birlik” bir “aile” değildir.

Zira ailede eşler hem fiziken ve hem de ruhen birbirini tamamlar, birbirini maddeten ve manen sarıp sarmalar ve birbirinin maddi ve manevi boşluğunu doldurur.

Zira bir birliğin “aile” olması için, karşı cinsten iki yetişkinin, -yaşları da müsait ise- çocuk doğurmayı ve doğurdukları çocuğu yetiştirmeyi de kapsayan bir ilişki kurmuş olmaları gerekir.

Bu “çiftlerin(!)” başkalarının çocuğunu ya da sahipsiz kalan çocuğu kendilerine çocuk “edinmeye” kalkmaları halinde bu çocuğu onların muhtemel istismarından ve şerrinden koruyabilecek bir devlet var mıdır? Eşcinsel evlilikleri onayladığını söyleyen devletler dahil!

  1. Yukarıdaki fıtri ve ahlâkî prensiplere uymayana biz ne yapabiliriz? Devlet ve hukuk ne yapmalı?

9.1. Yetişkinler arasındaki eşcinsel ilişki mahrem alanda kalıyorsa, duyurulmuyor ve yayılmıyorsa tecessüs ve merakla üzerine gitmemiz gerekmez.

Yanlış anlaşılmasın. Bu bir cevaz ya da hoş görme değil. Aksine bir tedbir.

Zira bu problem alenileşip yayılmadığı takdirde; dolaylı nasihat, hicret, evliliği teşvik gibi tedbirlerin ve başka bazı çevresel olumlu faktörlerin de yardımıyla küçülebilir ve sönebilir. Ama üzerine gidilir ve yayılırsa küçültmek zorlaşabilir.

Kaş yapayım derken göz çıkarmamak gerekir.

9.2. Bilhassa ar damarı çatlamış faillerince bu ahlaksızlığın “piyasa”sı açılmaya çalışılıyor yani bu işler mahrem alanın dışına bilhassa taşırılmaya çalışılıyorsa, hem fertler ve toplum ve hem de devlet, bu yayılmayı ve yaygınlaşmayı önlemeye çalışmalıdır.

Zira halk sağlığını korumak ve neslin sağlığını muhafaza etmek herkesin görevidir.

Devlet ve sivil toplum için o “piyasa”yı kapatmak ve böylece bulaşıcılığını azaltmak zordur ama imkansız değildir.

9.3. Ama bu tedbirler alınırken bu konuları bir şöhret olma vesilesi yapmaya çalışana da -işin üzerine yanlış yönden ve yanlış vasıtalarla giderek- prim vermemek gerekir. Dikkat ve teenni iyidir.

Yine bu konuları bilhassa dindar ailesiyle sürtüşme ve inatlaşma vesilesi yapan gençlerin de “üzerine gitmek” inatlaşmayı artırabilir. Dikkat ve sağlıklı iletişim gerekir.

  1. Çocuğun istismarına gelince, “beşik kertmesi” gibi geleneklerle de izah edilemeyecek olan bu sapkınlık, hangi biçimde olursa olsun, hem ana babaların ve hem de çocuklarla ilgili bütün organizasyonların sorumluk sahiplerinin, üzerinde titremesi gereken bir konudur.

Ama bilhassa hemcinslerin kapalı ortamlarda bir arada bulunduğu resmî ya da sivil kamp, yurt ve benzeri yerlerde bu suiistimaller daha kolay yaşanabileceğinden, çocukları özellikle korumak ve bilinçlendirmek için lazım gelen bütün tedbirleri almak gereklidir.

 

Prof. Dr. Ahmet Battal

drbattal@yahoo.com

 

One Comment

  1. Pingback: Aileyi ve nesilleri koruyalım | Bizim Aile

Leave a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*