Beni götüren duygularda kaybolunca gördüm farklı farklı, kayboluşları…
Hayatın ritmiyle uğraşırken maneviyattan uzaklaşarak kayboluşlar!
Daldığı iş yerinin soğuk ışıklarında, makamda, parada, sahte dünyasında…
Secdeden uzaklaşınca nerede olduğunun bilincinde olmayan kayboluşlar!
Yazdığı yazıda, şiirde, okuduğu kitapta, baktığı ufukta, yıldızlarda, mehtabın suya yansıyan pırıltısında, belki de güneşin parıltısında, kayboluşlar!
Uçan kuşta, açan çiçekte, konan kelebekte, sararan yaprakta, belki de çöpteki bir parçada kayboluşlar!
Patika bir yolda, ayak izinde, eline batan dikende, kalbine giren sözde, belki de bir bakışta kayboluşlar!
Dostluklarda, sevinçte, mutlulukta ya da bir damla gözyaşında, belki de bir seccadenin üstünde, bir kitabın sayfasında, bir ayetin manasında, bir duanın hissiyatında kayboluşlar!
Belki de sokaklarda, caddelerde, arabaların arasında, binaların içinde kayboluşlar!
Bir yastıkta, belki de koltukta, tavan arasında bulduğu parçada kayboluşlar!
Sandıkta içi gittiği çeyizinde, annesinin örtüsünde, babasının kostaklı saatinde, dedesinin heybesinde kayboluşlar!
Evinin içinde, odalarda, balkonda, terasta, denizin dalgasında, yağmurun altında, fırtınanın içinde, rüzgârın esintisinde, belki de bir gölgede ya da karanlıklarda kayboluşlar!
Baktığı manzarada, dinlediği şarkıda, tattığı lezzette, anladığı manada…
Elindeki kasnakta, renkli nakışta, tığın oyasında, şişin ucunda, ebrunun renginde, tablonun süslemesinde kayboluşlar!
Bazı kayboluşlar ademe götürürken, bazı kayboluşlar varlığa, hayata, nura götürür. Onun için ben de kalemimin ucunda kaybolurken düşündürdü, nerede kayboluyorduk? Farkında mıydık?
Siz nerede kayboldunuz? Akıbetiniz ne?
Ya da çevremizdekilerde görürüz kayboluşları…
Eğer bu kayboluşlar ademe yani hiçliğe, yokluğa çıkacaksa, onlar için…
Bir ilan yetmez mi buluşlara…
Azrail’le buluşmadan önce! …
Ayşenur Yaşar