Çocuk Eğitimi

Yeisten öğrenilmiş çaresizliğe…                               

Eğitimci -Ayşenur Şengün

Maddi hastalıklar bedene zarar verdiği gibi manevi hastalıklarda ruha zarar verir ve ruhu tahrip eder. Öyle ki manevi hastalıklar, maddi hastalıkların altında yatan başlıca sebepler arasındadır. Asrın hekimi Bediüzzaman Hazretleri öncelikle Şam’da irad etttiği hutbede  İslam aleminin altı hastalığını sayarken ilk olarak yeisi (ümitsizlik) işaret etmiştir. Ardından Mesnevî-i Nuriye isimli eserinde insanda dört çeşit manevi hastalık teşhis etmiş ve bunların çarelerini göstermiştir. Bu hastalıkların birincisi ve ölümcül derecede tehlikeli olanı “yeis” yani ümitsizliktir. Yeis (ümitsizlik) bir ferdi etkileyebileceği gibi toplumları hatta milletleri dahi etkisi altına alabilir. Bulaşıcılığı ile kitleleri kuşatabilir. Yine tek bir ferdin ümidi toplumları şevke getirip uyanışına vesile olabilir.

Şöyle ki Bediüzzaman “Birinci hastalık: “Yeis”tir. Arkadaş! Amele ve tâate muvaffak olamayan azaptan korkar, ye’se düşer” diye ifade eder. Muvaffakiyetsizlik yani başarısızlık ümitsizlik hastalığına tutulmanın ilk semptomu ve kaynağı olarak ele alınmıştır. Ameli noktada gösterilen zafiyet tembelliği doğurup kişiyi Allahtan ümidi kesmeye kadar götürebilmektedir. Dünyevi meşguliyetlerdeki muvaffakiyetsizlikler de kişiyi çaba göstermekten vazgeçirerek çaresizliğe, mutsuzluk haline ve işe yaramazlık hissine sürükleyebilmektedir. Psikolojide bunun adına ‘öğrenilmiş çaresizlik’ deniyor. Öğrenilmiş çaresizlik, insanın davranışlarıyla olumsuz bir sonucu kontrol edemeyeceğini öğrenmesinden sonra, davranışlarıyla olumsuz sonucu ortadan kaldırabileceği durumlarda gereken çabayı gösterememesi olarak tanımlanır.

Adı üzerinde öğrenilmiş çaresizlik öğreniliyor ise bireye hangi yollarla, ne şekilde ve kim tarafından öğretiliyor? Bireyler doğduklarından itibaren bir sosyal çevre ile iç içedirler. Olayları yorumlayış ve hayata bakış açısını sosyal çevreden edinilen yaşantılar şekillendirir. Erken çocukluk döneminde (0-6 yaş) ilk sosyal çevreyi anne baba oluşturur. Ebeveynlerin olayları yorumlayış biçimi ve tepkileri çocuğu da aynı mental kodlarla düşünmeye sevk eder. Yapılan araştırmalar özellikle anne-baba çocuk ilişkisinin eleştirel ve yargılayıcı olmasının olumsuz alt yapının oluşmasında önemli bir rolü üzerinde durmaktadır. Oysa erken çocukluk dönemindeki bir çocuk fıtrat gereği başarı beklentisi yüksek ve iyimserdir. Başarısızlığı sebebiyle kolaylıkla ümitsizliğe düşmez sonuç elde edene kadar tekrar denemekten korkmaz. Ta ki fıtrata muhalif söylemlerle yakın çevre devreye girene kadar.  Çocuğu yapılan olumsuz telkinler bir nevi başarısızlığı çocuğa öğretmek anlamına gelir. Başarısızlığının sebebini kapasitesine bağlamak, kişilik gelişimini zedeleyecek ithamlarda bulunmak çocuğu ümitsizliğe sevk edip yeniden deneme cesaretini kıracaktır. Bediüzzaman Hazretlerinin dediği gibi “Evet, fena bir adama ‘iyisin, iyisin’ desen iyileşmesi ve iyi adama ‘fenasın, fenasın’ desen fenalaşması çok vuku bulur.”

Bunun yerine çocuğa özgür hareket alanları açarak denemekten korkmaması sağlanmalıdır. Yaptığı hata veya eksikliklerin her insanın başına gelebileceği vurgusuyla çocuk cesaretlendirilerek gerektiğinde takdir edilmelidir. Önemli olanın sonuç değil süreçteki gayret ve çaba olduğu çocuğa hissettirilmelidir. Çevredeki akran kıyaslanmalarına mahal vermeden gelişimine uygun seviyedeki görevler verilerek başarı duygusu tattırılmalıdır. Anne ve babalar olarak ümitsiz ve çaresiz değil; iyimser, hayata daima müspet açıdan bakabilecek yapıda bir çocuk yetiştirmemiz gerekir. Karşılaşılabilecek olumsuzluklarda her zaman ikinci bir alternatif ile çözüm üretilebileceğini bilmeliyiz.  Bu yaklaşım, çocuk eğitiminde rehberimiz  olmalıdır. Bunun için tevekkül iklimini önce kendi hayatımızda tatbik etmemiz elzemdir. Çünkü çocuk kulağıyla değil gözüyle terbiye olur. Bediüzzaman Hazretleri “Herkes kendi aleminde bir kumandan olduğundan alem-i asgarında cihad-ı ekber ile mükelleftir.” diyerek öncelikli olarak nefsi terbiyenin önemine vurgu yapmaktadır. Ümit eden çocuklarımız, torunlarımız çevremiz olsun istiyorsak iyimserliğin ve ümitvar olmanın yollarını yapılandırmalı, önce kendimizi onarmalı sonra evlatlarımız için iyi birer rol model olmalıyız.

Kaynakça

Kılıç, B.G., N. Oral (2006), Çocuklarda Öğrenilmiş Çaresizlik Üzerine Bir Gözden Geçirme. Çocuk ve Gençlik Ruh Sağlığı Dergisi. 13(2), 76-86.

Nursi, B. S. (2009). Tarihçe-i Hayat. İstanbul: Yeni Asya Neşriyat.

Nursi, B. S. (2012). Mesnevi-i  Nuriye. İstanbul: Yeni Asya Neşriyat.

Leave a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*