Dünkü şakır şakır yağan Nisan yağmurlarından sonra, bugün hava sakin görünüyordu. Yollardaki ıslaklık kurumuş, sadece çukurlardaki su birikintileri kalmıştı. Yumuşak ve ılıktı rüzgâr. Bulutlar yer yer açılsa da yine de yağmur bulutları kalmıştı biraz. Ama onlar da durucu görünmüyorlardı. Muhtemelen açacaklar, güneş çıkacaktı.
Evden tam vaktinde çıktı. Kızını okuldan almaya gidiyordu. Evle okulun arası biraz vardı. Hem kızına yoldaşlık, yarenlik eder, hem de yürüyüş olur diye düşünüp her gün alırdı kızını. Bugün yine çıkmış, ara yollardan, çiçek kokularının arasından, meyveye durmuş ağaçları, bahçelerdeki bezelye çiçeklerini izleye izleye baharın yolculuğunu tefekkür ediyordu. Otlar yeni yeni çıkıyor, yeşil halleriyle cana can katıyorlardı. “Baharın neşvesi” dedi kendi kendine. “İnsanın içini taze bir canlılıkla dolduruyor.”
Okula vardığında zil çaldı. Çok geçmeden de kızı geldi. Güle oynaya evlerine giderlerken, kedileri köpekleri sevdiler.
Evlerinin arka sokağına gelmişlerdi. Birden önlerine puf puf olmuş kabarık tüyleriyle bir kedi çıktı. Kızı, bu cins kedileri çok seviyordu. Eliyle pisi pisi yapıp kendine çekmeye çalışırken kedi gelip ayaklarına sürtünmeye başladı. Anne kız epey sevdiler kediyi. Kızı kucağına almak ister gibi bir hamle yaptı. Ama kedi rahatsız olduğu için yere indirdi. Tam o sırada karşıki apartmanın giriş katından bir teyzenin, kendilerine seslendiğini fark ettiler. İlk başta nedenini anlayamadılar. Teyze 75 yaşlarında filan görünüyordu. Nur yüzlü, mütebessim, pamuk gibi görünen yüzüyle bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Biraz daha dikkat kesilince, sevdikleri kedi için bir şey dediğini anladılar.
‘’Yavrusu var onun’’ diyordu teyze.
Muhtemelen kızı eline alınca eve götüreceklerini düşünmüş olmalıydı. “Yavruları var burada” diye tekrarladı. “Tamam teyze, seviyoruz sadece” dediler. Kedi hakikaten bir süre sonra teyzenin tarafına doğru yöneldi. Teyze, ‘’gel kızım gel kızım’’ diye çağırıyordu. O kadar mutlu bir tabloydu ki.. Sanki sevgiyi ve merhameti yeryüzünden kaldırmak isteyenlere inat, teyze tek başına mücadele ediyor gibiydi. Yüzündeki nurlu tebessümün, simasını çevreleyen beyaz tülbentinin anlamı buydu sanki. Sessiz, sakin, kendi halinde, işinde gücünde, bahçesinde bağında, kimseye eyvallahı olmayan insan rahatlığı. Şefkat ve merhametin böylesi bir tarafı da vardı işte. İnsanı kendinden çıkarmıyor, bilakis, kendini yaşama imkânı sunuyordu.
“Ne güzel…” dedi anne, kızıyla evine doğru yürürken. Birlikte biriktirdikleri anılarına, böylesi bir teyzeyi de eklemeleri, bugünün kârı olmalıydı. Kim bilir, ilerde bu teyzeyle başka anılar da biriktirirler ve bu başlangıç ona sebep olurdu. Bir kediyi sevmenin, ona şefkat göstermenin böylesi bir tanışıklığa da vesile olabileceğini farketmek, ikisine de iyi geldi. Huzurla yollandılar evlerine. Geride mütebessim bir anı bırakarak…
Havva Küçük Konur