Çocuk Eğitimi

Yargılamaktan Eşlik Etmeye Yumuşak Bir Geçiş

Çocuklarımızın okula başlamasıyla ebeveynler olarak zorunlu (!) rehberlik serüvenimiz tekrar başlamış oldu. Okul ortamı, öğretmenin davranışları, arkadaş ilişkileri, verilen eğitimler, ödevler, sınavlar, yarışlar ve daha pek çok konuyla zihinler yoğun.

Takip etmeye çalıştığımız ama çoğunu takip edemediğimiz eğitim sistemi haliyle bizleri hayli yoruyor. Peki bu süreci en sağlıklı şekilde nasıl geçirebiliriz? Gelin bu yazımız biraz dertleşme, halden anlama, rahatlama yazısı olsun.

Evladımızın eğitim sürecinde ebeveyn olarak yapabileceğimiz en doğru şey; eşlik edebilmek. Eleştirmeden, yargılamadan, başkalarıyla kıyaslama yapmadan… Evladımızla bağımız sağlam olursa, dışarıdan gelen etkiler, çoğu zaman dışarıda kalır. Güvenli bir ilişki kurduğumuzda duygu dünyasını, hayal dünyasını daha rahat takip edip, ona daha sağlıklı bir rehberlik yapabiliriz.

Peki bu sağlıklı rehberlik mevzusu nasıl olacak? Şöyle birkaç maddeyi ele alalım:

Dinleyerek: Tabi ki de evladımızı evladımızdan dinleyerek. Ama bu her zaman oturup konuşma şeklinde olmaz. Bazı çocuklar kendilerini rahat ifade ederler, bazıları ise teşvik ister. Ama her çocuk için kendisini anlatmasının bir yöntemi mutlaka vardır. Bu yöntemleri keşfetmeye çalışabiliriz. Çocuğumuzun hayatında ekran çok fazla varsa, iletişim çok az olur. Sıkılması pahasına (ki çocuğun sıkılması iyidir, sıkılmalar üretkenliğe teşvik eder) ekranları sınırlandırmalıyız.

Anlayarak: Konuşmaya yapılan en büyük teşvik; iyi bir dinleyici olmaktır. İyi bir empatiyle, ilgiyle, göz temasına dikkat ederek, başka bir şeyle meşgul olmayarak. Aslında bu hususa Peygamber Efendimizin hayatını örnek olarak gösterebiliriz. Peygamber Efendimiz (asm) birisiyle konuşurken tüm vücuduyla ona döner, başka bir şeyle meşgul olmaz, karşı tarafa onun duygularına yönelik dönüşler yapardı.

Öğrenmeye teşvik ederek: Amerika’da fizik eğitiminde devrim yapan bir bilim adamı olan Richard Feynman’ın bizzat kendisinin anlattığı bir hatırası var.

Başka çocuklar okuldan eve geldiklerinde anneleri onlara şöyle söylerdi:

“Bugün öğretmenin sana bir soru sordu mu? Sen öğretmenine güzel bir cevap verdin mi?”

Benim annem ise bana hep şunu söylerdi:

Bugün öğretmenine güzel bir soru sordun mu?”

Verilen eğitime direkt tabi olmak yerine, çocuğumuzun içindeki öğrenme, merak aşkını ortaya çıkartmamız gerek. Bediüzzaman hazretlerinin çocukluk döneminde kandile yapışan sineklere üzüldüğünde anne ve babasının onu dinlemesi, anlaması, yol göstermesi, eşlik etmesi örnek olarak gösterilebilir.

Motivasyon oluşturarak: Bir işe başlarken, bir şey öğrenirken, bir adım atarken insanın içinde bir güç olur. Bu güç ne kadar fazlaysa, yaptığı işten o kadar verim alır. Buna iç motivasyon diyoruz. İç motivasyona sahip olan kişiler, dışarıdan gelen motivasyonlardan neredeyse hiç etkilenmezler. Övgüler veya yergiler onların yaptıkları işin kalitesini etkilemez. Bediüzzaman hazretlerinin hayatı, davasına sahip çıkışı buna en güzel örnektir.

Bizim çocuklarımızda da bu iç motivasyon var. Fakat dışarıdan çok fazla uyarıya, eleştiriye, karşılaştırmaya maruz kalan çocuklarımızın bunu keşfetmesi biraz daha zor olabiliyor. Ama unutmayalım; kabiliyeti neredeyse, motivasyon oradadır. Matematiği istemeyen bir çocuğu zorla çalıştırabilirsiniz. Fakat hiçbir zaman matematikten iyi bir verim alamayacaktır. Gün gelir, bir uyanış olur. O uyanışı beklemek lazım. Ama her çocuk, her konuda başarılı olamaz. Ve her çocuğu motive eden şey başarı olmayadabilir.

Şimdi zihinlerde bir soru seziyorum. “Evladımı motive etmek için ne yapabilirim?” diyorsunuz. Fakat motivasyon sizin ona vereceğiniz bir şey değil. Siz ona sevginizi, şefkatinizi verin. Motivasyon kendiliğinden gelecek. Fıtrata güvenin.

Leave a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*