Nasıl ki çok mübarek ve kudsî büyük bir zat, gayet fakir ve muhtaç bir adama, ümit edilmediği bir tarzda, iltifatkârâne, bir kapta, bazı kâğıtlara sarılı bir hediye ihsan etse; elbette o bîçare adam, o pek büyük zata karşı hediyenin binler mislinden fazla teşekkür etmek ister. Ve bin o hediye kadar kıymetli bulunan, o hediye ile gösterilen iltifatına karşı ne kadar teşekkürde israf ve ifrat etse de makbuldür. Ve o çok mübarek zatın o hediyesine sardığı kâğıtları da teberrük deyip şeker gibi yese, hatta o hediye içindeki cevizlerin sert kabuklarını da teberrük diye ekmek gibi yutsa ve o hediyenin kabını mübarek bir kitap gibi öpse ve başına koysa israf olmadığı gibi aynen öyle de Risale-i Nur yüzünde irade-i amme, inayet-i hassa iltifatını tevafuk zarfıyla ihsan edilmiş. Elbette tevafuka dair tafsilât, tasvirat, fiilî teşekküratın bir nev’idir ve sevincin ve minnettarlığın heyecanlı tereşşuhatıdır; kusura bakılmaz. Evet, böyle bir zatın iltifatını gösteren maddî kırk para ihsanına karşı kırk bin teşekkür edilse israf değil.
İkinci mesele: Ben hem kendimde hem bu yakındaki Risale-i Nur Talebelerinde, Şuhur-u Muharremeden sonra bir yorgunluk ve şevkte bir fütur görüyordum. Sebebini vâzıhan bilmiyordum. Şimdi, eskide söylediğim tahminî sebep, hakikat olduğunu gördüm. Şöyle ki:
Nasıl maddî hava fena ise fena tesir ediyor, manevî hava da bozulsa herkesin istidadına göre bir sarsıntı verir. Şuhur-u Selâse ve Muharremede âlem-i İslâm’ın manevî havası umum ehl-i imanın ahiret kazancına ve ticaretine ciddî teveccühleri ve himmetleri ve tenvirleri o havayı sâfîleştiriyor, güzelleştiriyor, müthiş arızalara ve fırtınalara mukabele ediyor. Herkes o sayede ve sayesinde derecesine göre istifade eder.
Fakat o Şuhur-u Mübareke gittikten sonra âdeta o ahiret ticaretinin meşheri ve pazarı değiştiği gibi dünya sergisi açılmaya başlıyor. Ekser himmetler, bir derece vaziyeti değişiyor. Havayı tesmim eden buharat-ı müzahrefe o manevî havayı bozar. Herkes derecesine göre ondan zedelenir. Bu havanın zararından kurtulmak çaresi, Risale-i Nur’un gözüyle bakmak ve ne kadar müşkülât ziyadeleşse, kudsî vazife itibarıyla daha ziyade ciddiyet ve şevkle hareket etmektir. Çünkü başkaların füturu ve çekilmesi, ehl-i himmetin şevkini, gayretini ziyadeleştirmeye sebeptir. Zira gidenlerin vazifelerini de bir derece yapmaya kendini mecbur bilir ve bilmelidirler.
Kastamonu Lahikası, 32. mektup, s. 68
Lûgatçe:
buharat-ı müzahrefe: pis ve zararlı gazlar.
fütur: gevşeklik, bezginlik, usanma.
ifrat: aşırı.
inayet-i hâssa: hususî yardım, hususî himaye.
irade-i âmme: umumi irade.
meşher: teşhir, sergi yeri.
Şuhur-u Muharreme: Savaşmanın haram olduğu mübarek aylar; Zilkâde, Zilhicce, Muharrem ve Recep.
Şuhur-u Selâse: Üç Aylar; Recep, Şaban, Ramazan.
teberrük: mübarek veya uğurlu kabul etme.
tenvir: nurlandırma, aydınlatma.
tereşşuhat: damlamalar, sızıntılar.
tesmim: zehirleme.
tevafuk: uyma, uygun gelme.