Filistin’de soykırım aylardır devam ediyor. Hamile kadınlar, bebeklerini kucağına alamadan katlediliyor. Anneler, çocuklarına ekmek, su bulamıyor. Bu durum devam ederken Dünya sessiz kalıyor. Human Movie Team kurucusu, Yönetmen Tülay Gökçimen’e Filistinli kadınlar hakkında merak ettiklerimizi sorduk.
Savaşın yıktığı Gazze’de kadınlar büyük zorluklara maruz kalıyor. Risk altında 52 bin hamile kadının olduğu söyleniyor. Gerçekten bu zor şartlarda yaşamak, doğum yapmak, çocuğa sahip çıkmak hiç kolay değil. Siz bu durumda ne söylemek istersiniz?
Bugün 200.gün. İki yüz gündür Gazze halkının hayatı tam bir kabus gibi. 35 bin insan şehit oldu bu sayının 15 bini çocuk 10 bini kadın çoğu hamile kadınlar. Hamile kadınların karnındaki bebeğe nişan almak soykırımın en gerçek ispatlarından biridir. İşgalci askerler bile bunu itiraf ediyor hamile kadınların karnına nişan almak çok keyifli diyorlar bu insanlık değil zaten insan olmadıklarını biliyoruz ama hayvan da değiller hayvanlar alemine hakaret olmasın tam olarak türünü çözemediğimiz gözü dönmüş bir düşmanla karşı karşıyayız.
Hamilelik normal zamandan daha çok kendimize bakmayı gerektirir. Ama Gazze’de hanımlar malesef bu özenden çok uzaklar. 7 Ekim’den önce elleri kelepçeli doğum yapmaya zorlanan Filistinli bir hanımın yaşadıklarını göz yaşları ile dinlemiştik. 7 Ekim’den önce de yıllardır kadınlar türlü türlü acılar yaşıyor lakin 7 Ekim’den sonra dünya gözlerini Gazze’ye çevirdi. Gazze’de hastaneler vuruldu hamile bir hanımın rutin kontrolünü yapacak bir kadın doktoru bile kalmamıştır belki de kaldı ise de binlerce hastası vardır. Kuzey Gazze’de hiç hastane kalmadı oradaki hamileler bulundukları şartlar doğum yapacak. 7 Ekim’de yeni hamile olan bir kadın şu an doğum gerçeği ile baş başa ve nerede nasıl doğum yapacak, doğum yaparken herhangi bir bombardımana yakalanacaklar mı bilinmez.
Dünyadaki hiçbir kadın şu an Gazzeli bir kadının yerinde olmak istemez.
Filistin’de insanlar büyük zorluklarla karşı karşıya. Özellikle kadınlar, anneler, evlatlarını korumak için ayrı bir çaba içindeler. Bu fedakâr anneler için ne yapılabilir?
Gazzeli fedakâr annelerin sesini hiç durmadan bıkmadan duyurmak zorundayız. Bir gün iki gün değil her gün her gün bir platformda sokakta sosyal medyada her yerde onları hatırlatacak bir şeyler yapılmalı. Geçtiğimiz hafta Beykoz sahiline yürüme yolu boyunca Gazzeli çocukları temsilen kıyafet koyduk ve oraya gelenlere Gazzeli çocukları, anneleri yeniden hatırlatmak istedik. Her vesile ile Gazzeli kadınları hatırlatmak önemli. İnsani yardım çalışmalarında kadınların özel olarak ihtiyaç duyduğu malzemelerin onlara ulaşmasını sağlamak önemli.
Filistinli annelerin hikayeleri hepimizi etkiliyor. Sizin dinleyip etkilendiğiniz bir hadiseyi anlatabilir misiniz?
Benim dinleyip etkilendiğim bir hikayeyi anlatayım: Şöyle bir aile Kuzey Gazze’de yola çıkıyor. Daha önceden altı yer değiştirmişler. Bombardımanın seslerini duyunca bulundukları yerden çıkmak zorunda kalıyorlar. Çocuklarıyla birlikte anne yürüyor yürüyor, birkaç parça eşyasını almış yürüyebildiği yere kadar yürüyor. Karşılarına çıkan binanın kapısını çalıyorlar. Kapıyı açan kadın, güler yüzle karşılıyor ve içeri davet ediyor. Onları misafir ediyor. Buyrun güvendesiniz, istediğiniz kadar burada kalabilirsiniz. Hemen içeride ne var ne yok yemeklerini ikram ediyorlar. Ve bu dayanışma, ekmeğin, battaniyenin az olduğu günlerde yaşanıyor. Sonra aynı kadın, oralarda kendilerine kalacak bir yer sağlıyor. Yaklaşık bu yüzüncü günden sonra oluyor. Kaldıkları yerin kapısı çalınıyor bir gün. Yaşadığı aynı şeyi kendi de yaşıyor. Yaklaşık on kişi, çok uzaktan akrabaları geliyor. Bombalardan kaçtık gidecek yerimiz yok diyorlar. O da içeri buyur ediyorlar. Kadın da çocuklarına diyor ki, bakın ta çok uzaklardan gelmişler bizi bulmuşlar, bunda bir hakikat var, sevap var. Bu ecri kaçırmayalım. İki battaniyemiz varsa birini onlara vereceğiz. Ben böyle yapacağım, sizin de kalbiniz mutmain mi, diyor. Evet anne, paylaşmak zorundayız diyor çocuklar. Ev halkı, çok az kalan battaniyelerini paylaşıyor. Havalar çok soğuk, ekmek az, yiyecek az, beraber paylaşıyorlar. Ve bir müddet hep birlikte yaşıyorlar, kimse şikayet etmiyor. Dua ediyorlar, birbirlerine sarılıyorlar. Bu dayanışmayı Dünya’nın başka yerinde görür müyüz bilmiyorum. Kadınların bu dayanışma, ecir kazanma duygusu Gazze’den başka yerde yoktur belki de.
Bir konuşmanızda Filistin Anne, Gazze en büyük çocuğu diyorsunuz. Biraz daha açar mısınız?
İşgalci İsrail’in, Filistin topraklarında uygulamış olduğu politikalara göre bu toprakları dört parçaya ayırıyoruz. 1.Kudüs 2. Gazze 3.Batı Şeria 4.1948 toprakları. Bunların her birinde ayrı uygulamalar var. İşgalci İsrail, Gazze’ye de girdi ama Gazze 2007’den beri ambargo altındaydı, havadan bombalıyordu ama karadan içeri giremiyordu, etrafını çevirmişti. Oradaki yönetici içeride Hamas’tı. Kudüs tarafında İslami hareket var. Filistin’i bir bütün olarak görüyoruz. Ben Filistin’i bir anne olarak şunun için görüyorum. Filistin bir anne, Batı Şeria, Gazze, Kudüs, 1948 topraklarında yaşayanlar da bu annenin farklı farklı uygulamalara tabi tutulan evlatları gibi oluyor. Gazze sanki hepsinin abisi gibi. Çünkü 2021 yılında Kudüs’te Mescid-i Aksa’ya baskın olduğunda bildiğiniz gibi Gazze hemen ayaklanmıştı. Kudüs’e, Mescid-i Aksa’ya bir şey yapılmasın diye hemen kendini öne attı ve Kudüs’ü korumaya çalıştı. Sanki Filistin anne, en büyük evlat Gazze, Kudüs’le, Batı Şeria ve 1948 toprakları muhakkak korunması gereken diğer kardeşler gibi geliyor bana. Hepsinin uygulamaları, kanunları farklı ama Filistinliler aynı. Bu farklılıklar, Filistin’den kaynaklanmıyor. İşgalci İsrail’in uyguladığı politikalardan kaynaklanıyor.
Filistin’i konuşmak neden önemli? Müslümanlar bu soykırım karşısında nasıl durum takınmalılar?
7 Ekim’de hayatı dondurmak isteyen İşgalci İsrail, 7 Ekim’den önce yaşananları veya 7 Ekim’den sonra yaşananları dünya konuşsun istemiyor. Sanki herşey 7 Ekim’de Hamas’ın direnişi ile başlamış gibi bir algı oluşturmaya çalıştı ama dünya hakları gördüğünüz gibi ayakta. Hastaneleri, küvezdeki bebekleri bile vurmaktan çekinmeyen ve insana, hayvana, bitkiye, taşa bile soykırım uygulayan işgalcilerin gerçek yüzünü çok şükür dünya halkları görmüş durumda. 30 binden fazla insanın katledildiği, tüm dünyanın gözü önünde her türlü vahşete maruz kalan Gazze halkı için neler yapabiliriz konusuna sıcak yapılacaklar ve soğuk yapılacaklar olarak ikiye ayırabiliriz. Öncelikle Filistin için gerçek bir mücadeleye girmek ve istikrarlı bir şekilde devam etmek istiyorsak Filistin’i bilmek zorundayız. Filistin’in haritadaki yerini, Balfour Deklerasyonu’nu, 1948’i, 67’de neler olduğunu, Sabra’yı Şatillayı, İntifadaları, Hamas’ın kuruluşunu ve nedenini, İsrail’in kurulurken çevre ülkeleri nasıl tesis ettiğini, Filistin topraklarında yürüttüğü politikayı, Osmanlı’nın Filistin topraklarındaki 400 yıllık hakimiyetini ve orada bıraktığı mirasları bilmek en azından haberdar olmamız gerektiğini düşünüyorum. Bunu özellikle gençlerimiz için söylüyorum. Yani geçmişte neler oldu neler yaşandı bilmeden bugün ettiğimiz mücadeleler hep bir yerde yarım kalıyor veya eksik kalıyor diyebiliriz. Bu sebeple Filistin’i tanımak önemli. İsra Suresinin ilk ayetinde direk Cenab-ı Allah’ın ismiyle zikrettiği Mescid- i Aksa’nın bizler için önemi nedir bilmek zorundayız çünkü şu an mücadelenin merkezi Mescidi Aksa ve ayette bize bildirilen çevresi bereketli kılınan topraklardır. Bunu her Müslümanın şartsız koşulsuz bilmesi gerekiyor diye düşünüyorum. Ben 2015’te ilk defa Kudüs’e gittiğimde Kudüs ile ilgili pek çok şeyi bilmediğimi fark ettim. Ve hak ile batılın mücadelesini orada canlı canlı izleyince bizim hala meselenin Mescidi Aksa neresidir, sarı kubbe midir siyah kubbe midir, minvalinde konuşmalar yapıyor olmamıza çok utanmış çok üzülmüştüm. Onlar Mescidi Aksa’nın İslam dini için önemini iliklerine kadar kuşanmışken bizlerin yıllarca bu meseleden uzak kalmamızın da kendimize yaptığımız bir haksızlık olarak değerlendirdim. Evet Filistin’i tanıdıktan sonra İsrail’i tanımak çok önemli. Karşımızdaki düşman kim? İşgalci İsrail ne istiyor o topraklardaki hayali nedir işbirlikçileri kimdir bunları da çok iyi bilmemiz lazım. Çünkü düşmanı tanımadan onunla mücadele edemezsiniz. Biz yıllarca İsrail’i bir devlet olarak tanımadık bu sebeple kendimizi o topraklardan mahrum bıraktık onlar da en az yüz yıllık planlarını bu boşlukta adım adım uyguladılar.