Müslümanların zekât sistemini Hıristiyanların övdüğü ve örnek gösterdiği ilginç zamanları yaşıyoruz. Dinimizde paylaşma esasına dayalı zekât, sadaka ve karşılıksız borç verme (karz-ı hasen) ibadet hükmünde kabul ediliyor. Alimler, “Hayırda israf, israfta hayır yoktur!” diyorlar.
Asr-ı Saadetten manzaralar
İktisad sadece yeme, içme giyinme alanlarında değil zaman kullanımında, uykuda, konuşmada, duyguların, istidatların kullanımında bile geçerli olan, hayatın tümünü kuşatıp kucaklayan bir kavramdır. Tebessümü dahi sadaka olarak nitelendiren bir rahmet peygamberimiz vardır bizim.
Okuduğumuz kadarıyla, sahabeler kadını ve erkeğiyle bu ahlâkı hayatlarının tüm safhasına nakış nakış işlemişlerdir.
Şimdi hayalen Asr-ı Saadete gidip sahabe hanımların hayatında yardımlaşmanın nasıl yaşandığını görelim:
İki Zeyneb’in sorusu
Alîm sahabelerden Abdullah İbni Mesud’un (ra) eşi Zeynep es Sakafiyye (r.anha) el işleri yaparak çalışan, kazandıklarını ailesinin ihtiyaçları ve kardeşlerinin yetim çocuklarına harcayan bir hanımdır. Peygamberimizin (asm) hanımlara özel yaptığı sohbette “Ey kadınlar zinet eşyalarınızdan bile olsa sadaka veriniz.” dediğini duyunca eve geldiğinde eşine bunu anlatır ve sadaka vermek istediğini söyler.
Abdullah İbni Mesud (ra) onun kazancını ailesi ve yeğenleri ile paylaşarak zaten sadaka verdiğini anlatır. Bu sırrı çözemeyen Hz. Zeynep (r.anha) eşinin tavsiyesiyle bunu Peygamberimize (asm) sormak ister. Gittiğinde kapıda kendisi gibi aynı konuda meraklı, adaşı bir hanımla karşılaşır. İçeri girmezler ve Bilal-i Habeşi’yi gördüklerinde kendi kazançlarını aile fertleri için harcadıklarında sadaka hükmüne geçip geçmeyeceğini Peygamberimizden sormasını isterler. Gelen cevap “Onlar böyle yapmakla iki sevap birden kazanır. Biri yakınlarını himaye sevabı, diğeri sadaka sevabı”1 şeklindedir.
Bu sahih hadisin detaylarını kaynaklardan öğrenebilirsiniz. Hadisten ortaya çıkan sonuçları alimler şöyle sıralıyorlar:
* Akrabalara yardım etmeye öncelik vermek gerekir.
* Kadın ev geçindirmekle vazifeli olmadığından ailesine yaptığı harcamalar sadaka hükmündedir.
* Kadın kendine ait mallarda eşine sormadan harcayabilir.
* Bilmediği konuları öğrenmek erkek gibi kadına da farzdır.
Latif bir hadise
Hz. Aişe’nin (r.anha) anlattığına göre, Peygamberimizin (asm) hanımları bir gün toplanarak: “Senden sonra ilk önce kim vefat edecek?” diye Peygamberimize (asm) sordular. O da: “Eli uzun olanınız” buyurdu. Bunun üzerine bir kamış parçası alarak ellerini ölçmeye başladılar… Peygamberimizden (asm) sonra ilk vefat eden, Sevde oldu. Çünkü o çok sadaka verirdi, elinin uzun olması demek çok sadaka vermesi demektir.2
Hülasa
Kaynaklarda Peygamberimizin (asm) hanımlara yönelik sohbetlerinde sık sık onları sadaka vermeye teşvik ettiğini okuruz. Bunun hikmetlerinden birisi kadınların fıtratlarına karşılıksız fedakarlık yapma duygusunun yerleştirilmesinden kaynaklanmış olsa gerek. Ne dersiniz?
Risale-i Nur’dan iktisad formülleri
Kur’ân-ı Kerim’in İktisad düsturunu tefsir eden Bediüzzaman Hazretlerinin, eserlerinde açık ve net bir şekilde verdiği birçok dersten bazıları şunlardır:
“Rızkınız ‘kazanılmış’ değil, “ihsan edilmiştir!’”
Karun gibi “Ben bunu kendi gücümle, paramla kazandım” tavrı kula yakışmaz. Rızklar merhameti sonsuz Rezzak Zat tarafından hiç umulmayan yerlerden, “özel olarak” gönderilir, adrese teslim edilir. Rezzak-ı Hakiki kuru bir çubuktan lezzetli üzüm salkımlarını, kara topraktan bin bir çeşit renk tat ve kokuda nimetleri, zehirli bir böcekten dünyanın en güzel şifalı tatlısını, elsiz bir böcekten yumuşacık ipeği gönderir.
İnsana düşen vazife, bunları adaletle kullanılır hale getirmek, israf etmemek ve her daim şükretmektir. İktisad, “eli sıkı olmak” nimeti az kullanmak değil, gönderilen rızkları yerinde ve zamanında, maksadına göre hikmet-i İlâhiyeye uygun olarak kullanmaktır.
Ve her şeyden önemlisi şükrü yapılmayan her nimet “israf” edilmiş demektir. Bununla birlikte yüz aç adamın huzurunda büyük bir lezzetle fazla yenilmez, içilmez, giyilmez… Bunlar muhtaç olanlarla paylaşılır. Bu paylaşım kimi zaman zekât, kimi zaman sadaka, kimi zaman karz-ı hasen (karşılıksız borç vermek), infak olur.
Risale-i Nur’dan bir iktisad prensibi
Eğer sahife-i âlemde tarihî bir nazarla dikkat ve cemiyet-i beşeriyenin mesavisinin esasları teftiş edilse, görülecektir ki, bütün ihtilâlât ve fesadın asıl ve madeni ve bütün ahlâk-ı rezilenin mahrek ve menbaı, tek iki kelimedir. O iki kelimenin imtizacından, bomba gibi küre-i arz patladı; ve izdivacından, medenî insanlardan canavarlar doğdu.
Birinci kelime: “Ben tok olsam, başkası açlıktan ölse bana ne?”
İkinci kelime: “İstirahatim için zahmet çek; sen çalış, ben yiyeyim.”
(Bediüzzaman Said Nursi)
Lugatçe: mesavi: kötü haller menba: kaynak mahrek: hareketli bir noktanın güttüğü yol.
Dipnotlar: 1. Buhari, Zekât 48 2. Buhârî, Zekât: 12;Müslim, Fedailü’s Sahabe: 17