Hayatın İçinden

MODERNİTENİN İKİ YÜZÜ

Bu küresel düzende dünyanın en zengin beşte birlik nüfusu toplam küresel gelirin % 74’ünü alırken ekonomik büyüme politikalarının yol açtığı küresel yıkımı yoksulluğu tamamen bitirmek gibi soylu bir amacı öne sürerek haklı çıkarma taktiği düpedüz iki yüzlülük ve insan zekasına hakarettir.

Ünlü sosyolog ve felsefeci Zygmunt Bauman (1925-2017) Batı medeniyetini ”Akışkan Modernite” isimli eserinde böyle eleştiriyor.

Bediüzzaman Hazretleri de Avrupa’yı ikiye ayırarak bu durumun çaresini şu sözlerle ifade eder: ”Bu medeniyet-i hazıra, beşerin yüzde seksenini meşakkate, şekavete atmış, onunu mümevveh (hayali) saadete çıkarmış; diğer onunu da beyne beyne (ikisi ortası) bırakmış. Saadet odur ki, külle, ya da eksere saadet ola. Bu ise, ekall-i kalilindir ki, nev-i beşere rahmet olan Kur’an, ancak umumun, laakal ekseriyetin saadetini tazammun eden bir medeniyeti kabul eder.”

 

STRES

Gelişmekte olan ülkeler ne tabiatın avantajını, ne de sanayinin avantajını yaşayabiliyor. Gelişmiş ülkelerin yaptığı gibi sanayileşmenin getirdiği dezavantajları da ortadan kaldırma aşamasında değiller. Bu durumda yapay stresin en yoğun şeklini Türkiye’nin de dahil olduğu gelişmekte olan ülke insanları yaşıyor.

Stresten kaçmak hayattan kaçmak ile eşdeğer. Stresin zararlarını ancak kişinin savunma mekanizmasını güçlendirmesi en aza indirebilir. Kişinin kapasitesinin üstünde beklentiler içine girmemesi de önemli bir stresten korunma metodudur.

Bu tesbitler İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesinde uzun yıllar Kardiyoloji uzmanı olarak görev yapan merhum Prof. Dr. Ferruh Korkut’a ait.

Aile fertlerinin birbiriyle ilişkilerindeki uyumsuzluktan havadaki yüksek sıcaklığa kadar karşılaştığımız herşey stresi ortaya çıkarabiliyor. Donanımlı ve kaliteli insan olmaya gayret etmek ve fazla beklenti içinde olmamak önemli. Kendimizi güçlendirmek, savunma mekanizmamızı geliştirmek gerekiyor. Bunun için de manevi değerlerimizi her gün yenilemeli zenginleştirmeliyiz. Ne dersiniz?

 

ASIM’IN NESLİNE HUKUK DERSİ!

Bize, Asım ne şunun yumruğu lazım, ne bunun;

Birinin pençesi ister, yalnız kanunun

Ver bütün kudreti kanuna ki vahdet (birlik) yürüsün

Yoksa millet değil, ancak dağınık bir sürüsün!..

Memleket zaten, ayol baksana allak bullak,

Sen de hissinle yürürsen batırırsın mutlak.

Ya kuzum, zaptiye ruhuyla hükümet sürenin

Yeri altındadır, üstünde değil kürenin!

Milli şairimiz Mehmet Akif dindar kimliğe sahipti. Bununla birlikte 2. Abdülhamid’in baskı (istibdat) yönetimine karşı çıkan Osmanlı aydınlarından biriydi. Osmanlının son zamanlarında en fazla istenilen şey kanunun üstünlüğü idi.

Akif’in Darül Hikmetil İslamiyeden dostu olan Bediüzzaman Hazretleri de Sultan Abdülhamid’e ”şefkatli sultan” demekle birlikte istibdatı eleştirir, eserlerinde kanunun üstünlüğünü savunur, adalet, hürriyet ve meşveretin önemini sıklıkla belirtir.

 

TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİ (TCE) Mİ DEDİNİZ?

Cinsiyet rolleri tamamen ortadan kalktığından, erkekler ve kadınlar artık kimin ne yapması gerektiğini bilmiyor. Diğer cinsiyetin nasıl düşündüğünü, nasıl davrandığını hatta ne istediğini bilemedikleri ve kimin daha fazla çalıştığına, daha fazla kazandığına dair bir savaşta kilitlenip kaldıklarını bilmiyorlar.

ABD’li kadın akademisyen Suzanne Venker, Batıda feministlerin başlattığı TCE tartışmalarına bu sözleriyle katılıyor. İstanbul Sözleşmesiyle ülkemizin de gündemine giren TCE kavramının cinsiyetlerin ”fırsat eşitliği” değil de toplumsal cinsiyet eşitliği üzerinden yapılması kafaları karıştırıyor.

Erkek ve kadını güç savaşına itelemek hem erkeği, hem kadını, hem çocuğu, hem toplumu huzursuzluğa itmek demektir. Oysa ki, güç huzur vermez. Zira gücü korumak için devamlı kavga vermek gerekir. Paylaşmak, yardımlaşmak huzur verir. Kadına da, erkeğe de, topluma da…

 

Leave a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*