Kapak dosyamız “Gösteriş hastalığı” olunca, bunun en zirvede yaşandığı yerlerden biri olan internet ve sosyal medya ayağına da değinmemek olmazdı. Son zamanlarda gündemde olan “sunum çılgınlığı”ndan tutun da ne zaman sosyal medya bağımlısı sayılabileceğimize dair birçok konuyu Uzm. Klinik Psk. Mehmet Dinç ile görüştük. İstifadeli olacağını umuyoruz..
Sosyal medya bağımlılığının altında yatan nedenler nelerdir? Hemen hemen her anı paylaşmak, her hali gözler önüne sermek, gelen beğenilerden beslenmek, buna göre mutlu ya da mutsuz olmak, sosyal medya hesaplarını sürekli kontrol etmek vb. durumları nasıl değerlendirirsiniz?
İnternet bağımlılığı dediğimiz şey sadece interneti öylesine kullanmak değil bu da var. Ama şuanda internet bağımlılığının ortaya çıkması ve devam etmesinin en önemli sebeplerinden bir tanesi özgün internet bağımlılığı dediğimiz bir sebepten dolayı insanın sürekli internete girme gerekliliğini hissetmesi. Bu ne olabilir? Kumar, oyun, cinsellik, sosyal medya… Sosyal medya şuanda internet bağımlılığının en önemli alt basamaklarından bir tanesidir. Bir insan neden sosyal medyada bu kadar yer almak ister? Tabi ki dünya çapında olan, bu kadar yaygın, kültürleri, inançları aşmış problemin, tek bir açıklaması olamaz. Ama temel olarak söylemek gerekirse iki şey söyleyebiliriz. Bunlardan birincisi dünya çapındaki küreselleşmenin getirdiği bir hayat tarzı insanlığa iyi gelmiyor. Bu kadar insanın bir şehirde, doğru düzgün nefes almadan, birbirinden habersiz bir şekilde yaşaması, insanın kendi varlığını göstermeye yönelik başka alanlara kaymasına sebep oluyor. Bu da en kolay nasıl olacak? İnternete, sosyal medyaya baktığımızda hızla ulaşabiliyorsunuz. Ucuz yolla ve istediğiniz insan olabiliyorsunuz. Bu sebeplerden dolayı, insan da başka bir şey yapmaya ihtiyaç duymadan, internetten kendini var etme, kendini gösterme, kendini ifade etme ve insanlarla ilişki kurma gibi ihtiyaçlarını giderebiliyor. Bu mevcut hayat tarzının bizim için uygun, insanî, fıtrî, sağlıklı ve olması gereken hayat tarzı değildir. İkinci olarak insanlar ha-zır tüketmeye çok alıştılar. Hazır yiyecek, içecek vs. her şey hazır olarak tüketiliyor. Hayat da hazır olarak tüketilsin diye bekliyoruz. Patates soymaya emek verme-yip, hazır soyulmuş patates alan insan, peynir dilimlemeyen ve di-limlenmiş alan insan tabi hayatı içinde eğer alternatifi de varsa çok emek vermek istemez. Ne demek istiyorum? Şimdi interne-te giriyorsunuz. Sosyal medyada istediğiniz fiziğe sahip olabilirsi-niz, koyun bir fotoğraf herkes sizi o şekilde kabul ediyor. Her şey olabilirsin, hiçbir emek vermene gerek yok. İstediğiniz bilgiye, istediğiniz statüye, istediğiniz mala sahip olduğunuzu söyleye-bilirsiniz. Bununla alakalı hiçbir şey yapmanıza gerek yok. Zaman ve emek harcamanıza gerek yok. Bir mücadele ve sınav vermenize gerek yok. Dolayısıyla insanlar emek vermeden, ter dökmeden bu kadar hazır tüketmeye alışık oldukları için, birçok şeyi ve haya-tı da hazır tüketilir gibi görmeye başladılar. İnternet bize sosyal medya üzerinden hazır bir hayat vaad etti. Ama bu ne kadar sağ-lıklı? Tabi ki çok zararlı olduğunu, problemli olanlardan görüyoruz.Mesele bir insan başkasının yaptığı bir videoyu paylaşıyor, sonra da bakıyor kaç kişi beğenmiş. Sen yapmadın ki onu. Bu senin emeğin, bilgin değil ki. Kaç kişi beğenirse beğensin. Ama sanki kendi bir şey ortaya koymuş, bir ürün ortaya çıkarmış gibi bundan mutlu oluyor. Bu sıkıntılı bir şey. İnsana sanal bir mutluluk getiriyor. Sanal mutluluk o an varsa var, arkasını döndüğünde, yani o an geçtiğinde gidiyor. O yüzden sanal, hazır mutluluk çok sürmediğin için, insanlar devamlı o mutluluğu tazeleme amacıyla, çok sık sürede hesaplarına girip kontrol etme zorunluluğu hissediyor. Niye? Çünkü ben bir şey paylaştım. Beş kişi beğendi mutlu oldum, bu üç saniye. Üç saniye sonra yeniden mutlu olmam lazım. Nasıl mutlu olacağım? Bir şey daha paylaşmam lazım, bir şey daha görmem lazım, birkaç kişinin de beğendiğini göstermesi lazım. Başka bir madde olarak ise sosyal medyanın çok kullanılması faktörleri arasında insanın kendinden kaçmasını söyleyebiliriz. Yani emek vermediği ya da sevmediği bir hayat var. Tanımadığı bir kendisi var. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın çok güzel bir sözü var. Diyor ki “Bazı insanlar vardır, bir ömür kendileriyle yaşarlar da hiç kendileriyle karşılaşmazlar.” Yani kendiyle hiç karşılaşmamış, tanışmamış. “Ben kimim, ne yapıyorum, amacım ne, idealim ne, bugün ölüp gitsem arkamda ne kalacak?” şeklinde hayatını anlamlandırmaya dönük bir sorgu yapmamış. İnsanlar kendileriyle tenhada, yalnız kalmak istemezler. Yalnız kalmamak için de yapacak en kolay şey sosyal medyaya girmek. İnsanlar bir dakika boş kalsalar hemen sosyal medyada olmayı tercih ediyorlar. Hiç kendi kendine kalmıyor, hiç durmuyor, ruhundan, düşüncesinden, duygusundan haberdar değil. İnanılmaz dürtüsel ve fevri yaşıyorlar. Yani kendi kendiyle kalmaya tahammülü yok. Çünkü kendiyle kaldığı insanı tanımıyor. Siz hiç yabancı insanla yalnız kalmak ister misiniz? İstemezsiniz. İnsan da bu durumda aynı garipliği hissediyor ve bu yüzden de sosyal medyaya çokça giriyor.
Gösterişli ve abartılı paylaşımlar sosyal medyaya çok sık rastladığımız şeyler. Son zamanlarda bir sunum çılgınlığı var sosyal medyada. Çok da esprisi oldu ama bunu gerçekten yapan hanımlar var. Bir de “benim hayatım çok iyi, çok mutluyuz, hiçbir sıkıntımız yok.” paylaşımları var. Bunlar hakkında ne düşünüyorsunuz?
Sanal hayat, ‘olmaktan’ çok ‘görünmek’ üzerine kurulu bir şeydir. Güçlü, güzel, mutlu, iyi görünmek, ama öyle olmak değil. Olmak ile görünmek arasında çok temel bir fark var. Görünmek için çok bir şey yapmanıza gerek yok. Ama olmak için çok şey sarf etmeniz gerekmektedir. Görünmek insanlara kolay geldiği için insanlar özellikle sosyal medyada böyle görünüyorlar. Daha güçlü, daha mutlu, daha becerikli, daha varlıklı vs. Bugün Türkiye’ye baktığımızda yılda 48 milyon kutu antidepresan satılıyor. Geçen senelerde 13 milyon insan psikiyatriste başvurmuş. Demek ki o kadar da mutlu değiliz, o kadar da iyi gitmiyor her şey, harika bir hayatımız yok. Az önce zikrettiğimiz gibi sanal dünyanın meselesi görünmektir. İnsanlar öyle görünüyorlar, ama gerçekte oldukları insan başka bir insan. Güzel bir söz var ki “Elâleme şen görünür dört köşem, bilen bilir kırık yerim neremdir.” Hepimizin kırık yerleri var, ama içinde bulunduğumuz bu dönemde kırıkları, zayıfları, eksikleri görmemeye, kabul etmemeye, dışlamaya çalışıyoruz. Bu dünyanın kainatın doğasına ters bir durum. Bu dünyada yaşıyoruz, hastalık, sıkıntı, dert, problem, kırık dökük eksik vs. elbette olacak. İnsanlar görmek istesin, istemesin bu böyledir. Bunu kabul etmek zorundayız. Ahiret düşüncesi olamayan, ahiret düşüncesini zihninde taze tutmayanlar, dünyayı cennet haline getirmek istediklerinden, her şey mükemmel olsun istiyorlar. Değilse bile öyle gösterelim istiyorlar. Çünkü başkalarının mükemmel yaşadıklarını düşünüyorlar ve ben de mükemmel yaşıyormuş gibi göstereyim diyorlar. Bu dipsiz bir kuyudur, düşene Allah yardım etsin.
Başımız hep önde yani elimizdeki telefonlarda. Bu bizim sosyal ve aile yaşantımızı da etkiliyor. Ailemiz ve yakınlarımız ile ilgili haberleri bu ağlar üzerinden öğreniyoruz ya da arkadaş ortamlarında bir araya geldiğimizde, kendimizi telefon ile baş başa buluyoruz. Bu ağlar sayesinde yakın ama birbirimizin hayatından uzak gibiyiz. Ne dersiniz?
Öyle tabi.. Benim bir yazım vardı. Uzaklar yakınlaşırken yakındakiler uzaklaşıyor diye.İnsanlar önceden gurbet, hasret çekiyordu.. Torunları oluyordu, senelerce göremiyorlardı. Şimdi saniyesi saniyesine dünyanın öbür ucundaki insanları görüyorlar. Ama öbür ucundaki insanları görürken, en yakındaki insanları kaçırmaya başlıyorlar. Bunun üzerinde durmak lazım. Sosyal medya uzaktakileri yakınlaştırıyor evet. Yakınlaşması gerekiyorsa yakınlaşsın ama yakınımızdaki uzaklaşmasın. Bakıyorum da sosyal medya ya da haber bültenleri bize dünyanın gerekli gereksiz bir sürü haberini getiriyorlar. Ama insanın da bir kapasitesi var. Bu kapasite bu kadar çok bilgiyi kaldıracak durumda değil. Bu durumda bir şeyleri ihmal etmek durumunda kalıyor. Gereksiz bilgi almaktan, gerekli bilgi almaya kapasite kalmıyor. Halbuki insana lazım olan, kendi hayatında, çocuğunun, eşinin hayatında, kendi mahallesinde ne olduğu. Daha çok bunlarla ilgilenmesi gerekiyor. Bir de Efendimizin (asm) hadisi şerifini hatırlatmak lazım “Allah’ım faydasız ilimden Sana sığınırım.” İnternet ve sosyal medyada gördüğümüz bilgi ne kadar faydalı, ne kadar faydasız bir bakmak lazım. Efendimizin (asm) hadisi bir duruş gösteriyor. Bizim de bu konuda hassasiyetimizin, farkındalığımızın olması gerekir. Bize lazım olmayan bilginin peşinde koşmamalı, Efendimiz (asm) gibi faydasız ilimden Allah’a sığınmalıyız.
Devamı Bizim Aile Kasım sayısında…