Geri Dönüşüm

Çevre bilinci ve Rahman Suresindeki ayetlere Bediüzzaman’ın Yorumu

Rahman Suresi’nde geçen ayetlerle ilgili Üstad Bediüzzaman, 30. Lem’a isimli eserinde der ki: “İsm-i Adlin cilve-i azamından gelen kainattaki adalet-i tamme, umum eşyanın muvazenelerini idare ediyor. Ve beşere de adaleti emrediyor. Sure-i Rahman’da; “Gökyüzünü yükseltip nizam ve ölçü verdi. Ta ki ölçüde sınırı aşmayın. Ölçüyü ve tartıyı adaletle yerine getirin ve ahiretteki mizanınızı ziyana düşürmeyin” ayetlerindeki dört mertebe, dört nevi mizana işaret eden, dört defa mizan zikretmesi, kainattaki mizanın derce-i azametini ve fevkalade, pek büyük ehemmiyetini gösteriyor. Evet hiçbir şeyde israf olmadığı gibi, hiçbir şeyde de hakiki zulüm ve mizansızlık yoktur. Ve ism-i Kuddüs’ün cilve-i azamından gelen tanzif ve nezafet, bütün kâinatın mevcudatını temizliyor, güzelleştiriyor. Beşerin bulaşık eli karışmamak şartıyla, hiçbir şeyde hakiki nezafetsizlik ve çirkinlik görünmüyor.”

Bediüzzaman bu ifadelerinde Rahman Suresindeki ayetlere dayanarak adaletin bir başka boyutuna işaret ediyor. O da kainattaki varlıkların bir muvazene yani denge içinde yaşatıldığına, ki biyolojide buna ekolojik denge deniyor ve insanın bu dengeyi gözeterek yaşaması gerektiğine vurgu yapıyor. Her şeyin bir ölçüyle var edildiği ve insanın dünyada bu ölçülere göre hareket etmesinin adalet olduğu, bunun tersine hareketin ise zulüm, israf ve sınırı aşmak olduğu belirtilirken, ayette geçen “ahiretteki mizanınızı ziyana düşürmeyin” ifadesiyle bu menfi hareketin hesabının ahirette de sorulacağı uyarısı da yapılıyor.

İnsanların bulaşık eli karışınca…

Yine aynı bölümde kâinat bir saraya, bir şehre, bir memlekete ve âleme benzetilerek burada akılları hayrette bırakacak bir muvazene yani denge ve ölçülü yaşam hükmettiğinden bahisle şu ifadeler kullanılır:

“Halbuki, o sarayda, o şehirde, o memlekette, o âlemde o derece hayret-engiz bir muvazene, bir mizan, bir tevzin hükmediyor; bilbedâhe ispat eder ki, bu hadsiz mevcudatta olan hadsiz tahavvülât ve vâridat ve masarif, her bir anda umum kâinatı görür, nazar-ı teftişinden geçirir bir tek Zâtın mizanıyla ölçülür, tartılır. Yoksa, balıklardan bir balık, bin yumurtacıkla ve nebâtattan haşhaş gibi bir çiçek, yirmi bin tohumla ve sel gibi akan unsurların, inkılâpların hücumuyla, şiddetle muvazeneyi bozmaya çalışan ve istilâ etmek isteyen esbab başıboş olsalardı veyahut maksatsız, serseri tesadüf ve mizansız, kör kuvvete ve şuursuz, zulmetli tabiata havale edilseydi, o muvazene-i eşya ve muvazene-i kâinat öyle bozulacaktı ki, bir senede, belki bir günde hercümerc olurdu. Yani, deniz karma karışık şeylerle dolacaktı, taaffün edecekti. Hava gazât-ı muzırra ile zehirlenecekti. Zemin ise bir mezbele, bir mezbaha, bir bataklığa dönecekti. Dünya boğulacaktı.”

Bu ifadelere göre, insanların müdahale etmedikleri yerlerde, Allah’ın (cc) koymuş olduğu ve idare ettiği bir ekolojik denge ve ölçülü yaşam bulunuyor. Her canlı türüne, yeryüzüne yayılma eğiliminde bir üreme potansiyeli verildiği ve eğer bu tesadüfe bırakılırsa mesela hamsi gibi bir balık ve haşhaş gibi bir bitki türünün ürettiği tohumlar o kadar çok ki bunların tamamı hayat bulmuş olsaydı kısa zamanda ekolojik denge bozulacaktı. Dünya yaşanmaz bir hale gelecekti. Halbuki Cenab-ı Hak bir türün yayılma potansiyelini, başka bir tür canlıya onu rızık yaparak sınırlamakta ve dengeyi korumaktadır.

Yukarıda “beşerin bulaşık eli karışmamak şartıyla” ifadesinde belirtildiği üzere, dünyada Yaratan’ın koyduğu ve devam ettirdiği ekolojik dengeler, olumsuz insan müdahalesi olduğunda bozulmaktadır. Buradan şunu çıkarabiliriz: İnsanoğlu dünyada var olan ekolojik denge dediğimiz İlâhî kanunlara uyumlu yaşamak durumundadır. Denge kanunlarını gözetmeden iş yaparsa dengenin bozulmasına sebep olmaktan dolayı bunun cezasını dünyada da ahirette de görecektir. Cezasını dünyada görmeye başladık bile. Teknoloji, sanayileşme, endüstrileşme derken dünyayı kirlettik. Kirletmeye devam ediyoruz. Böyle devam ederse ekilecek temiz toprak, içilecek temiz su ve solunacak hava kalmayacak.

Teknoloji için dünya feda edilir mi?

İnsanlığın refahı için teknoloji gereklidir derseniz, elbette buna karşı olunamaz. Ancak bu teknolojik gelişmeleri yaparken ekolojik dengeyi iyi anlayıp onu koruyacak çalışmalar yapmak gerekir. Küresel ısınmanın ve dolayısıyla iklim değişikliğinin en önemli sebebinin sera gazı etkisi olduğu ve bunda da baş müsebbibin çevre kirliliğinden dolayı CO2 gazının havadaki oranının artması olduğu bilinmektedir. Küresel ısınma ekolojik dengeyi bozmaktadır. Hatta insan sağlığını olumsuz etkilemektedir. Bilim dünyası buna karşı çözümler arıyorlar.

Başta gelen çözüm ise öncelikle çevreyi kirletmemektir. Sonra dünyadaki yeşil alanları artırmak, ağaç dikmek, ormanları korumaktır. Çünkü bitkiler havadaki CO2 gazını alarak O2 üretiyorlar ve böylece havayı temizliyorlar. Bunun önemini Peygamber Efendimiz bir hadisinde, “Yarın kıyamet kopacağını bilseniz bile elinizde bir fidan varsa onu dikin” ve bir diğer hadisinde ise “Mezarlıklardaki otları koparmayın, mezarlıkları ağaçlandırın” diyerek vurgulamaktadır.

Bediüzzaman cansızlardan canlılara, bitkilerden, kuşlara ve diğer hayvanlara kadar bütün varlıkları kardeş ilan ederek onlara “Ey kâinat kardeşler!” diye hitap etmektedir. Böyle olunca insan kardeşine zarar verir mi? Verilen mesaj ne kadar kuvvetli değil mi! Bu mesajlar çevre bilinci oluşturmada kullanılsa ne kadar faydalı ve etkili olur!

Çevre Mühendisi Elmas Zeynep Salihoğlu

Leave a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*