Resâili’n-Nur’un ikinci ismine tevafukla işaret eden umum o âyetler, dehşetli asır olan Hülâgû ve Cengiz asrına dahi îma ederler. Hattâ o âyetlerin hem o asra, hem bu asra îmaları içindir ki, Hazret-i Ali (ra) Ercûze’sinde ve Gavs-ı âzam (ra) Kasîde’sinde Resâili’n-Nur’a kerametkârâne işaret ettikleri vakit hem o asra, hem şu asra bakıp hiddetle işaret etmişler.1
Moğol İmparatorluğu’nun kurucusu ve ilk hükümdarıdır. Asıl adı Timuçin’dir. Tarihin kaydettiği en zalim hükümdar ve kan dökücülerden biridir. Ünlü tarihçi İbnü’l-Esir, onun yaptıkları için, “Keşke annem beni doğurmasaydı da tüyler ürpertici zulüm ve katliamları görmeseydim” ifadelerine yer verir. Risale-i Nur’da kendisinden, ayet ve hadislerin işaretiyle “deccal” olarak söz edilip, Müslümanlar arasında hükmedecek üç deccaldan biri olarak tarif edilmektedir.
Timuçin, 1155 yılında Sibirya bölgesindeki Onon Nehri kıyısında bulunan Deliün Boldok’da doğdu. Babası Yesügay Bahadır, annesi Houlen Ece’dir. Henüz on iki yaşında iken babasını kaybetti. Bundan sonra uzun süren sıkıntılı olayları arka arkaya yaşadı. Önce babasına tâbi olan kabileler tarafından terk edildiler. Diğer taraftan baskılara maruz kaldılar. Nişanlısı esir alınarak Ong Han’a hediye edildi. Aile balıkçılık ve avcılık yaparak geçimini sağladı.
On üçüncü asrın başından itibaren toparlanan ve etrafına önemli kuvvetler toplayan Timuçin, düşmanları ile yaptığı savaşları kazanmaya ve giderek güçlenmeye başladı. Karakurum’da ilk Moğol devletini kurdu (1205). Cahil ve vahşi Moğol ve Tatarlardan, işi gücü yağmacılık olan büyük bir ordu meydana getirdi. Moğolistan’ın etrafındaki ülkelere saldırmaya başladı. 1206 yılında; cihan hükümdarı, güçlü, mükemmel savaşçı anlamına gelen “Cengiz” unvanını aldı ve kağan ilân edildi. Tüm bozkır kavimlerini egemenliği altında topladı. Topraklarını genişleterek Müslümanların yaşadığı alanlara saldırmaya başladı.
Cengiz, 1219 yılında Harzemşahlar Devleti’ne saldırdı. Buhara’yı 121 yılında kuşattı ve üç gün sonra ele geçirdi. Semerkand, Otrar, Merv gibi önemli şehirler kuşatılarak ele geçirdi. Buhara, Semerkand, Herat ve diğer merkezler birer kültür, sanat ve medeniyet abidesi idiler. Buraları yağmaladıktan sonra yakıp, yıktı. Teslim olmak istemeyen şehirlerde büyük katliamlar yaptı. Sadece Merv şehrinde; İbnü’l-Esir’e göre yedi yüz bin, Cüveyni’ye göre ise, bir milyon üç yüz binden fazla insanı katletti. Hatta intikam hırsıyla Nişabur’da kedi ve köpekler bile katletti. Uzun süre Moğol ordusu tarafınca kuşatıldığı halde alınamayan Gürgenç etrafındaki hendekler doldurularak şehir ateşe verildi. Burasını ele geçirdikten sonra, zanaatkârlar hariç, halkın tamamı katledildi. Uzun süren kuşatma ve işgalden sonra Harzemşahlar’ın toprakları viraneye döndü.
Cengiz çok büyük bir alanı işgal ve yağmaladıktan sonra 1225 yılında Moğolistan’daki karargâhına döndü. Hastalanınca oğullarını toplayıp vasiyette bulundu. Bu vasiyete göre; kendisinden sonra Ögedey kağan olacak, Çağatay yasa işlerinden sorumlu olacak, Tuluy da ordu komutanlığı yapacaktı. 18 Ağustos 1227 yılında ölen Cengiz, Moğolistan’ın kuzeydoğusundaki Burhan Haldun denilen yere gömüldü.
Cengiz, Kore’den Yakındoğu’ya, Güney Avrupa, Güney Sibirya’dan Çin Hindi’ne kadar uzanan çok geniş bir imparatorluğu miras bıraktı. Zaferi, tamamen silah gücüne dayandı. Ömrü boyunca diğer kültürle yabancı kalarak, sadece ve sadece kendisi ve yakınları için çalıştı. Devlet teşkilatına Moğol geleneğini hakim kıldı. İlkel prensiplerle kurduğu büyük imparatorluğu ölümünden sonra kırk yıl devam edebildi.
Kendisine karşı çıkanları çoluk-çocuk demeden öldürecek, kabile ve şehirleri tümden yok etmekten çekinmeyecek kadar kan dökücü bir yapıya sahipti. Kendisiyle çağdaş olan İbnü’l-Esir, Âdem’den (as) o güne kadar insanlığın maruz kaldığı en büyük felaketin Moğol istilası olduğunu söylemiştir. İstila ettiği İslâm beldelerinde taş üzerinde taş bırakmadı. Kadın ve çocukları vahşice öldürdü. Camileri ahır olarak kullandı. Cami, medrese ve kütüphaneler yerle bir edildi.
Kısa zamanda geniş topraklara sahip olması ve büyük başarılar elde etmesinin önemli sebepleri; disipline önem vermesi, sür’atli hareket ve amacına ulaşmada gösterdiği acımasızlıktı. Halkı ve idarecilerine ihanet edenleri anında cezalandırması, buna karşılık yöneticilerine sadık kalarak kendisine karşı mücadele edenleri himayesine alması önemli vasıflarındandı. İhanetle bir yeri teslim edip mükâfat bekleyenleri, “Kendi insanına ihanet eden birisi, kim bilir bana nasıl ihanet eder.” demek suretiyle anında kılıçtan geçirirdi.
Risale-i Nur’un muhtelif yerlerinde Cengiz ile ilgili bilgiler ve işaretler mevcuttur. Bu konu ile ilgili olarak hem ayet, hem de hadislerin işaretinden söz edilmektedir. Felâk Suresi’nin i’caz ve tefsiri üzerinde durulurken, bu surede geçen “min şerri” kelimesiyle Moğol fitnesine işaret edildiği açıklanmaktadır. Burada, İslâm âlemi için o zamana kadarki en dehşetli hadise olan Cengiz ve Hülâgû fitnesine, Abbasî halifeliğinin çöküşünün işaretlerinin mevcudiyetine vurgu yapılmaktadır.2 İbrahim Suresi birinci ayetinde de dehşetli olan altıncı asra yani Cengiz ve Hülâgû fitnesine imaların olduğu belirtilmektedir.3
Müslümanlar arasında birden fazla deccalın zuhur edeceği ile ilgili Risaledeki bazı meselelere ve bazı hocaların yaptıkları itirazlara cevap verilmektedir. Peygamber Efendimizin (asm), “Amcam Abbas’ın soyundan hilâfet devam edecek. Deccal o hilafeti tahrip edecek ve eline geçirecek” mealindeki hadis-i şerifini delil olarak göstermektedir. Burada, hadiste açık bir şekilde “deccal” tabirinin kullanıldığı ve Müslümanlar arasında zuhur edecek üç deccalin varlığından söz edilmektedir.
Bu hadis ile gaybi olarak verilen haberin gerçekleşmesi, işaret edilen Abbasi halifeliğinin kurulması ve bu hilâfeti yıkacak olan zalim, tahripçi Cengiz ve Hülâgû’ya olan işaretin gerçekleşmesi üzerinde ayrıca durulmaktadır.3 Peygamber Efendimizin (asm) mucizelerinin işlendiği kısımda da konu ile alâkalı bir hadis geçmektedir. Peygamber Efendimiz (asm), “Yaklaşmakta olan bir kötülükten dolayı yazık oldu Arap’a!..” mealindeki ifadeleriyle yine Cengiz ve Hülagû’nun dehşetli fitnesine, Abbasî Devletini mahvedeceklerine yaptığı işarete vurgu yapılarak, haber verdiği şekilde gerçekleştiğine işaret edilmektedir.4
Ayrıca, Mektubat’ta milliyetçiliğin zararları anlatılırken Cengiz ve Hülâgû örnek olarak kullanılmaktadır. Bu örnekte toplumun önemli bir kısmını teşkil eden ihtiyarların psikolojisi zalim ve gaddar insanların anılmasıyla tatmin olmayacağı belirtilmektedir. İhtiyarlar Cengiz ve Hülâgû gibi zalimlerin hayat hikâyelerini dinlemek yerine ahirete iman meselesini anlamalıdırlar. En temel problemleri olan ebediyet kaygısını ancak bu şekilde aşabilirler.5
Dipnot: 1-2. Bediüzzaman Said Nursî, Şualar. 3-4. A.g.e. 5. Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat. Kaynak: Yeni Asya Neşriyat/ Portreler.hülagü