Ömer Bin Hattab. İslâm’ın en sancılı dönemlerinde Resulullah’ın ( asm): “Ya Rabbi! İslâmiyet’i Ömer bin Hattab veya Amr bin Hişam (Ebu Cehil) ile şereflendir”1 dua ettiği mübarek zat. Bu duada yer alan Ebu Cehil, Resullah’ı öldürene 100 deve vaat eden, Ömer Bin Hattab ise bu yüz deveye sahip olmak için Resulullah’ı (asm) öldürmek üzere yola çıkan kişi. Öldürme niyetini alarak hızlıca Resulullah’ı (asm) bulmaya giderken yolda hasbelkader karşılaştığı yeni Müslüman olmuş sahabelerden biri ona, önce kardeşine bakması gerektiğini zira kardeşi ve eniştesinin Müslümanların safına katıldığını haber verir. Ömer bin Hattab istikametini derhal değiştirerek, süratli bir şekilde kendini kardeşinin evinde bulur. Okunan ayeti kerimelerin tesiri altında, Allah kalbini yumuşatmış ve İslâm’a ısındırmıştır. Ömer artık eski Ömer değildir. Derhal Resulullah’ın (asm) yanına gider şahadet getirir ve İslâm’ın safına iltihak eder. Onun İslâm’a girmesi ile Kabe’ye gidilerek ilk defa açıktan İslâm ilan edilir ve namaz kılınır. Allah, Resulünün duasına icabet etmiş ve İslâm onunla kuvvetlenmiştir. O Müslüman olunca Cebrail (as) peygamberimize gelip meleklerin mele-i alada bu sevinçli haberi birbirlerine söylediklerini iletmiştir.
Öyle bir Ömer (ra) ki, Resulullah (asm) onun için “Benden sonra bir peygamber gelseydi bu Ömer olurdu” buyurmuşlardır. Resulullah’ın (asm) zor zamanlarında yanında olmuş, malını ve canını ona feda etmiştir. Aynı zamanda Resulullah’ın (asm) önemli işleri kendisiyle istişare ettiği biridir. Hatta onun görüşlerini teyit edercesine inen ayetlere “Muvâfakât-ı Ömer” denilmektedir. “Allah gerçeği Ömer’in lisanı ve kalbi üzerine yarattı”2 buyuran Resulullah (asm) aynı zamanda Hz. Ömer’in (ra) ilhama mazhar olduğunu bizlere bildirmektedir. Hz. Aişe (r.anha) ise “Ömer anılınca adalet anılmış olur, adalet anılınca Allah anılmış olur, Allah anılınca rahmet iner” dediği rivâyet edilmektedir.
Uzun boylu, gür sesli, heybetli bir yapıya sahip olan Hz. Ömer (ra) okuma yazma bilen az kişi arasında bulunup, vahiy katipliği yapmıştır. Aynı zamanda cennetle müjdelenen on sahabeden biri olarak Resulullah’ın (asm) yakınları arasında bulunmaktadır. Aynı zamanda kızı Hafsa (r.anha) ile evliliği bulunmasından dolayı, Resulullah’ın kayın pederi konumundadır.
Hz. Ömer’in (ra) en önemli özelliklerinden birisi adalet vasfı ve istişareye önem vermesidir. Haftanın belli bir günü mescidin bir bölümünde halkın sorularını cevaplayıp, toplum önderliği vazifesini ifa etmiştir. Allah’ın emir ve yasaklarına uyma konusunda ilk kendi nefsinden başlayıp, aile efradına söylemesi önemli vasıflarındandır. Hatta yanlışa düştüğü durumlarda Hz. Ali’nin (ra) kendisini uyarmasından son derece memnun olduğunu şu ifadeleri ile dile getirir: “Ali olmasaydı, Ömer helak olmuştu.”
Hz. Ömer’in (ra) en dikkat çeken hususlarından bir tanesi, görev yerine girmeden önce valilerin mal varlıklarını kaydettirmesi, mal varlığında aşırı bir artış olanların durumlarını araştırması ve bu duruma müdahale etmesidir.
Şehirlere gönderdiği valileri, bizzat gidip halka memnuniyet derecesini sormakla teftiş ettiği kaynaklarda belirtilmektedir. Buna örnek ise Hz. Ömer’in (ra), Şam’a gittiği sırada şehrin kuzey tarafında bulunan Humus’a uğradığında, güzide valisi Said bin Mir’in idareciliği hakkında halkın da fikrini almak istemesidir. Halifenin şehre geldiğini duyan halk toplanmıştır. Hz. Ömer (ra) ileri gelenlere, “Ey Humuslular, valinizi nasıl buldunuz? Memnun musunuz? Hakkında bir şikâyetiniz var mı?” diye sorar. Halk, umumi olarak memnun olduklarını söyledikten sonra, hikmetini anlamadıkları bazı hâllerden dolayı da şikâyetlerini dile getirdiler. Hz. Ömer’in (ra) ısrarı üzerine, “Sabahleyin vazifesine erken değil de kuşluk vakti geliyor!” derler. Hz. Ömer (ra), halkın şikâyet ettiği daha büyük bir kusur arıyordur: “Bundan daha büyük bir suçu var mı?” der. “Gece olunca bizden hiç kimseyi kabul etmiyor. Ayda bir gün eve kapanıyor, halkın içine çıkmıyor. Bazı zamanlar baygın düşüyor, ölüm tehlikesi geçiriyor!” Hz. Ömer (ra), Humusluları dinledikten sonra, vali Sâid bin Mir’i çağırtır. İsnat edilen bu kusurların sebebini sormak ister.
Biraz sonra vali gelir. Hz. Ömer (ra), halkın huzurunda, şikâyetleri teker teker sorar. Bu arada, “Allah’ım, Sâid bin Mir hakkındaki hüsn-ü zannımda beni hataya düşürme!” diye de dua ediyordur. Şikâyetler sıralanırken Hz. Sâid gayet sakindi. Hz. Ömer’in (ra) sözü bittikten sonra, şikâyet mevzuu olan meselelerin hikmetini şöyle açıklar:
“Yâ Ömer, aslında ben bunları söylemeyi istemiyorum, ama şikâyete sebep olduğu için ifade edeceğim: Mesaiye biraz geç gidişimin sebebi, evde hizmetçim yoktur. Ev işlerinin çoğunu kendim görüyorum. Sabahleyin erkenden hamur yoğuruyor, ekmeği yapıyorum, çocukların kahvaltısını yaptırdıktan sonra abdest alıp çıkıyorum. (Bazı kaynaklarda hanımının hasta olduğu kaydedilmektedir.) Geceleri kimseyi kabul etmiyorum; çünkü gündüzleri halkın işi ve derdi için, geceyi de Hak için ayırıyorum. Ayda bir gün halkın içine çıkmayışıma gelince; hizmetçim olmadığı için elbisemi kendim yıkıyorum. Başka değişik bir elbisem de yoktur. Yıkadıktan sonra onun kurumasını bekliyorum. Kuruduktan sonra giyiyor, halkın içine ondan sonra çıkıyorum. Bazı günler baygınlık geçirmem ise… Mekkeliler Hubeyb’i astıkları gün ben de oradaydım. Müşrikler onu bir ağaca bağladılar, sonra da şu teklifte bulundular: ‘Senin yerine Muhammed’i asmamızı ister misin?’ O hâlindeyken Hubeyb, ‘Ben çoluk çocuğumun içinde rahatça oturayım da Muhammed’in (asm) ayağına bir diken batsın ha; vallahi buna dahi razı olmam!’ dedikten sonra ‘Yâ Muhammed!’ diye bağırdı. Sonra da şehit ettiler. Hubeyb’in bu fedakârlığını hatırladığım zaman, ona yardım edemeyişim de aklıma geliyor. Çünkü onu asmalarına mâni olabilirdim. Ne yazık ki, ben o zaman müşriktim! Bu günahımdan dolayı Allah’ın ebediyen beni affetmeyeceğini sanıyorum. İşte o zaman üzerime baygınlık geliyor, kendimden geçiyorum…”
Takva ve zühdün zirvesinde bulunan valisini dikkatle dinleyen Hz. Ömer (ra), ellerini açar, “Allah’ım, iyi niyetimde beni yanıltmadın, Sana şükürler olsun!” der.3 Hz. Ömer’in (ra) bu hassasiyeti sadece valiler hakkında değildir. Bizzat geceleri Medine sokaklarını gezer ve şehirdeki ihtiyaç sahiplerinin ihtiyaçlarını temine çalışır. İslâm’ın refaha kavuştuğu günlerde bile devlet hazinesinden ihtiyacından fazlasını kendisi için kullanmaz.
10 sene gibi bir müddette halifelik vazifesini en hassas ve başarılı bir şekilde ifa ettikten sonra Ebu Lü’lü’nün hain bir hançer darbesiyle, bir müddet hasta yatar. Vefat edeceğini anlayan Hz. Ömer (ra), kendisinden sonra bir komisyon kurulup o komisyonun halife seçmesini ister. Kendi ailesinden de halife seçilmesine karşı çıkar. Hayatında istişareye önem veren bir zatın, vefat etmeden, böyle ehemmiyetli bir meseleyi istişare heyetine bırakması da çok anlamlıdır. Hz. Aişe’den (r.anha) Resulullah’ın (asm) ayak ucuna gömülmek için izin ister ve 644 yılında şehit olup En Sevgilisine kavuşur. Allah şefaatine mazhar eylesin. Amin.
Dipnotlar: 1. Müsned, 1, 456) 2. Tirmizi, Menakıb’, 18 3. Hilye, 1: 245-246. Yazar: Nesibe Ersoylu