Çocuklarımızın kendi başına iş yapmasına imkân vermek, ilk duyduğunda annelerin hemen itiraz ettiği bir kavramdır. Tek başına kek yapabilmesi, ayakkabısını kendi giyebilmesi, montunu kendi giymesi, üstünü başını kendi değişmesi, bulaşık yıkması toplumumuzun annelik algısından çok uzak şeyler. Bilinçaltı kodlarımızda da tabakla peşinde koşup yemek yedirmeye çalışan, çekiştirerek ayakkabı giydiren, ulu orta yerde atlet değiştiren, pijama giydiren anneler görmek ve “anne bu demek” mesajı varken elbette kendi yapsın ifadesi çok uçuk gelecektir.
Çocukların bir şeyleri yapmasına fırsat vermemek bizim kendi mükemmellik ve başarı algımızın sonucunda onların beceremeyeceğine karar verdiğimizden kaynaklanıyor. Eline kaşığı aldığında dökmesine tahammülümüz, sürahiye su doldurmak istediğinde “döksün alışır” deme genişliğimiz yok. Zaten çocuğunuz bir şeyi ilk denediğinde, mükemmel bir şekilde yapıyorsa, onu vermekte geç kalmışız demektir. Öğrenmekte hassas dönemi kaçırmışız demektir. Başarısızlık dediğimiz çocuğun suyu dökmesi, kaşığı yanlış tutması, montunu giymeye ters koldan başlaması demek değildir. Bunların hepsi aslında birer deneyimdir. Çocuğun dikkatini toplayabilmesi, konsantre olabilmesi sınırlarını zorlayıp doğruya ulaşabilmesi için gerekli. Her becerememe, bir başarı adımı. Kendi iç dünyasında derinleşmesi, sakinleşmesi için bir ilerleyiş aslında. Çok erken yaştan kendi bir şeyler yapmaya teşvik edilen çocuklar “başarısızlık özgürlüğünü” yakaladıklarında bir diğer adım için daha da heveslenir.
Hiçbir anne, baba çocuğunun kendine bağımlı olmasını istemez zaten. İsteriz ki kendi başının çaresine bakabilsin, güçlü olsun. Hâl böyleyken ona sürekli yaptığı şeyin sonucunu söylemek ya da öngörmek, çocuğa sorumluluk kazandırmaz. “Şimdi suyu dökeceksin, o kolu değil ötekini giy, bırak kıracaksın, “şimdi düşeceksin!” derken farkında olmadan, onun sorumluluk bilincini köreltiyoruz. Başkasının kendi adına sürekli sonuçları düşündüğü bir çocuk, elbette büyüdüğünde ödev yapmak ya da odasını toplamak istemeyecektir. Çünkü yapmasa sonucun ne olduğunu hiç kendi görmemiş, hep annesi ya da babası onun için sonuçları görmüş ve baştan uyarmıştır!
Sorumluluk iyi karar vermeyi gerektirir. Karar verme yeteneği de deneyimleyerek, kendin görerek, yaparak öğrenmenin sonucunda gelişir. Aileye düşen çocukların erken yaşta yapmak istedikleri şeylere, geniş bir yürekle izin vermektir. Örneğin bir yaşına gelmiş bir bebek çekmeceleri merak edecektir. Açmak, içindekileri çıkarmak isteyecektir. Siz çamaşır asarken eline değen ıslaklığı ilginç bulup aşağı çekecektir. Her bir hareketin öğrenme deneyimi olduğunu unutmadan mutfakta ve evin diğer yerlerindeki çekmecelerde zarar verecek şeyleri kaldırarak, onun için öğrenme alanı olmasına izin verilmeliyiz Eğer engellemeden izin verirseniz bir süre sonra bu durum geçecektir. Hatta gittiğiniz başka yerlerde bile karıştırmak istemeyecektir. Ama onu engellendiğiniz sürece bu durum devam edecektir.
Ay ay gelişimi devam ettikçe, merakı, ilgi alanları, yapmak istedikleri de değişecektir. 2 yaşına geldiğinde (belki daha öncesinde) mutfakta sizinle birlikte bulaşık makinesini boşaltmak hoşuna gidecektir. Bırakın minik elleri ile size bardakları uzatsın. Kurabiye yaparken, hamur kalıpları ile şekil versin. Siz hamur yoğururken, o da sizinle birlikte elini daldırsın, hatta maydanoz da ayıklasın. Çok basit gibi görünen bu eylemler, onun size bağlanmasını sağlar, yavaşlar, sakinleşir ve yapabildiğini görmek de özgüvenini artırır.
2 yaşından sonra mutfakta onun için bir çekmece hazırlayın. Kendi kaşığı, tabağı, bardağı orada dursun. Sofra kurarken onları kendi yerleştirsin. Masanın üstünde kendisi için bir sürahi ve bardak koyun, su istediğinde kendisinin oradan alabileceğini ve döktüğünde de bezle silmesi gerektiğini söyleyin. Bakın ne kadar hevesle sizi dinleyecek ve çok kısa sürede dökmeden bardağını dolduracaktır. Çocuğun kendine ait bir balık ya da bitkisi olması, her gün suyunu, yemini kendi sorumluluğunda olması, bir canlının sorumluluğunu alması merhamet hissini kuvvetlendirecek ve sorumluluk bilincine de katkı sağlayacaktır.
Hız çağının, hızlı anneleri olarak biraz iç dünyamıza dönüp çocuklarımızın yavaş temposuna ayak uydurmaya ihtiyacımız var. Kendi yapsın, denesin, döksün, yesin. “15 dakika erken çıkayım da ayakkabısını kendi giymeye çalışsın” diyebilmeliyiz. Aksini yapmak çabuk çabuk çocukları giydirmek, yedirmek, uyutmak vb. bu hız bizi mahvediyor, anneliğin lezzetini söküp alıyor.
Sorumluluk sahibi bireyler, denemesine izin verilen, başarısızlığın özgürlüğünü yaşayabilen, anne ve babasının kendisi yerine düşünmediği, sürekli öngörülmeyen, fırsat verilen çocuklardan oluşacak.
Bırakın yapsın! Denesin! Görsün!
Not: Buradaki ifadeler elbette etrafına ve kendine zarar verecek şekilde tehlikeli fiillere de izin verilmesi anlamında kuralsız özgürlük olarak değil, öğrenmeye yönelik deneyimlemeye müsaade etme anlamındadır.