OHAL ve KHK kapsamında yaşanan, ama maalesef ki gündemde gerektiği kadar yer bulamamış kadın ve çocuk mağduriyetlerini Hak ve Adalet Platformu’ndan Nurten Ertuğrul ile konuştuk…
Hak ve Adalet Platformu olarak OHAL ve KHK mağduriyetleri ve sosyo psikolojik boyutları hakkında bir araştırmanız var dilerseniz ilk olarak bundan bahsedelim.
Araştırmamızda OHAL ve/veya KHK mağdurları, OHAL ve /veya KHK yakınları ve doğrudan mağduriyeti bulunmayanlar olmak üzere tüm toplumsal kesimlerin dahil edilmesini hedefledik. Bu araştırmalarda mağdur ve mağdur yakınlarına psikolojik ve sosyolojik içerikli gözaltı ve kötü muamele ile ilgili, bu sürecin psikolojik etkileri ile bu etkilerin tüm boyutları/yansımaları, ihraç edildikten sonra aile tarafından nasıl dışlandığı, nelere maruz bırakıldığı, bu sürecin oluşturduğu travmatik durumlardan dolayı tedavi görüp görmedikleri gibi bazı sorular soruldu. DSM-5 tanı ölçülerine göre on çeşit soruyu sorabilmek için, klinik psikiyatr, psikolog, sosyal araştırmacı gibi alanında uzman kişilerden oluşan bir ekip olma zorunluluğu vardır. Bizler de bu takımda olan kişilerle soruları muhataplarımıza sorduk. Görüntü o ki; mağdurların verdiği cevaplar hâlâ travma yaşadıklarını apaçık ortaya koymaktadır. Bundan dolayı klinik bir elekten geçirilip tedavi olmaları gerekmektedir. “Tedavi oldunuz mu?”sorusu yöneltildiğinde, cevaben “Tedavi alamadım”, “Yaşayan ölüyüm”, “Tecrit edildim” diye cevaplar veriyorlar. Tedavi olanlar ise istatiksel olarak azınlık nispetindedir. Bunun dışında tedaviye ulaşamayan on binlerce mağdurun olduğu da raporlarımıza yansımıştır. Ortalama yüzde ellisi tıbbî veya psikolojik tedavi aldığını beyan ediyor, bu yüzde ellinin büyük bir çoğunluğunda ise travma sonrası psikolojik bozukluk olduğu tespit edilmiştir.
OHAL kapsamında yaşanan kadın ve çocuk mağduriyetleri bizler gibi sizin de gündeminizde. Bu noktada bizlere neler aktarabilirsiniz?
20 Temmuz 2016’da ilan edilen ve uzatılarak devam eden OHAL’in etkilerini her gün çeşitli biçimlerde yaşamaktayız. OHAL’den en sarsıcı şekilde etkilenen kesimlerden biri de şüphesiz kadınlar ve çocuklardır. OHAL ile kadınların yıllardır sürdürdüğü mücadeleyle elde ettiği ortak kazanımların tamamına göz dikilmiş ve bu dönemde birçok kadın derneği kapatılmıştır. Kadınları güçlendirmek için kurulan tüm mekanizmaların kapısına kilit vurulmuştur. Kadınlar yaşadığı bu ağır mağduriyetle baş başa bırakılırken bu durum; istismarı, şiddeti uygulayanları daha da cesaretlendirmiştir. Kadınların ve çocukların daha çok savunmasız bırakılmasına neden olmuştur. Kadın Dayanışma Vakfı’nın kendilerine gelen başvurular üzerinden hazırladığı rapor gösteriyor ki, polisler “darbe oldu polisin işi gücü var” diyerek başvuruya herhangi bir işlem yapmayabiliyor. Savcılar çok dosya olduğu için kadın başvurularını dikkate almayabiliyor. “Tüm dosyalarımız şiddet gören kadınlarla dolu. Hangi birine bakalım. Sizinki basit bir taciz olayı” diyerek kadınları geri gönderebiliyor. KHK’larda özellikle kamuda yaşanan ihraçlarla tanık olduğumuz şey, kadınlar için özgürleştirici alanlardan biri olan çalışma hayatını, yıllarca emek vererek kazandıkları işlerini, hiçbir gerekçe göstermeden bir gecede ortadan kaldırılmasıdır. Hak, hukuk ayaklar altına alınarak, en hayatî, en elzem olan yaşam hakları bile dikkate alınmadan iş hayatları sonlandırılmıştır. İhraç edilen kamu görevlilerinin yüzde yirmisini kadınlar oluşturmaktadır ve en çok Eğitim ve Sağlık Bakanlığından ihraç edilmişlerdir. Üniversitelerden ihraç edilen akademisyenlerin beşte birini kadınlar oluşturmaktadır. Sadece kamuda yirmi binden fazla kadın işten çıkartılmıştır. Yıllarca ekonomik özgürlüğünü kazanmış olan kadınların elinden emekleri çalınmıştır. Birilerine bağımlı yaşamak zorunda bırakılmışlardır. Artık ihraç oldukları gerekçesiyle OHAL döneminde özel sektörde bile iş bulmakta zorlanıyorlar. Sosyal güvencesiz ve kayıtsız çalışmaya zorlanıyorlar.
17 bin kadın, 668 bebek, 2 bin çocuk içerde. OHAL sürecinde inanılmaz hikâyelere şahit olunuyor. Bunlardan birkaç örnek verebilir miyiz?
Bakınız şu anda yedi yüze yakın bebek cezaevinde ceza çekiyor, ne bebekliklerini ne çocukluklarını yaşayabiliyorlar. Hayatları; koğuşlar, demir kapılar, beton duvarlar ve kahır arasında geçiyor. Mavi göğü, kuşları bile görmelerine engel tel örgüler sarmış onları. Hepsi birer “Uçurtmayı vurmasınlar” filmindeki minik Barış gibi hüzünle bakıyorlar. Bu araştırmayı yaptığımızda mağdur beyanların her biri bizleri çok etkiledi. İlk olarak aklıma gelen annesinin yanında kalan çocuğun hafta sonları babasının yanına gittiğinde, evde kapalı kapı gördüğünde tüm kapıları tekmeleyerek “gardiyan gardiyan kapıyı aç” diye bağırması..
Diğer bir olay ise on dört yaşındaki bir kız çocuğun dramıdır. Babası tutuklu, annesi de bir okulda öğretmen olarak görev yapmaktadır. Bu kız çocuğu ayrıca annesinin okulunda öğrencidir. Bir süre sonra annesi ihraç edilince sınıf arkadaşları “senin annen baban hain” diyerek kız çocuğunu bunalıma sürüklemiş ve kız çocuğu intihar etmiştir. Bu olay beni ve arkadaşlarımı derinden sarsmıştı.
Yine başka bir olayda, kardeşinin ihbar edilip tutuklanmasından sonra günden güne eriyen kadının, çevresi tarafından üzüntüden dolayı zayıfladığı sanılırken aslında kahrından kanser olduğu ve sonra da hayatını kaybettiği anlaşılmıştır.
OHAL kapsamında yaşanan birçok adaletsizlik kamuoyunda olması gerektiği şekliyle yer almadığı gibi, örnek verdiğiniz hadiseler maalesef kadın hakları savunucularının da gündeminde değil. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kadın örgütleri, dernekleri bu süreçte KHK’larla kapatıldığı için toplumda kadın haklarını gündeme getirecek, o hakları savunup denge denetimi sağlayacak otokontrol mekanizması da ortadan kalkmıştır. Bu durumdan kaynaklı kadınlarımız daha çok mağdur olmuştur. Kadın dernekleri yaptıkları her basın açıklaması, bildiri dağıtımıyla baskı görmüş, dernekleri kapatılmıştır. Böyle bir ortamda kadın hakları savunucuğunun yapılması takdir edersiniz ki çok zorlaşmıştır. Buna rağmen yine de dimdik ayakta duran haklının ve mağdurunun hakkını arayan soran dernekler var ve var olmaya da devam edecekler.
Bir programda “Bizler, köpek rahatsız olmasın diye ordunun yönünü değiştiren bir Peygambere sahibiz. Bu zulümlere sessiz kalamayız. Özellikle kadın olarak ortak hareket etmek zorundayız.” demiştiniz. Neler yapabilirimin örneğini bu sohbeti gerçekleştirerek bir nebze göstermiş oluyoruz ama, bu konuda okuyucularımıza bilhassa hanım okuyucularımıza neler söylemek istersiniz?
En başta korku kalıplarını yıkarak başlayabilirler. Korku bir hastalıktır, siz sinerseniz sizi ele geçirir yatağa düşürür takatsiz bırakır. Biz kadınlar onların sandığından daha güçlüyüz, muhakkak örgütlü yapılar içinde mücadele versinler, yan yana olunca korkunun ne kadar aciz olduğunu anlayacaklar. Şiddetin farklı tonlarını yaşayan kadınların “kol kırılır yen içinde kalır“ mantığından kurtulup hakkını aramaları noktasında her türlü yasal süreci takip etmelerini, kadın dernekleri ile işbirliği içinde kalmalarını tavsiye ederim. Bizler yaramızı birlikte saracağız. O zaman daha sağlıklı ve güzel bir toplum inşa olacaktır inşallah.