Seni bulmama nedir engel? Sabırsızlığım, hırsım, inatlarım mı? Yoksa nefsimin malayâni hevesleri mi ayağıma dolanan? Sana gelme yolundaki adımlarıma engel olan bu hâllerden kurtulmaya çırpınan bir ben var bende ey kendim.
“Beni bende deme bende değilim. Bir ben vardır bende benden içeri” diyor ya hani Yunus Emre. Aynı hâli yaşar bu garip ben de. Çok yakın iken nasıl da uzak düştük. Beri gel… Yeniden tanışalım mı? Yeniden tanıyalım, bilelim birbirimizi. Yaradanı tanımanın gereğidir zira seni bilmek ey kendim.
Peygamberimiz (asm) ne söylemişti: “Nefsini (kendini) bilen, Rabbini bilir”
Ey kendim seni tanımak öyle kolay da değil hani… Sırlarla dolusun… Fihriste gibisin âdetâ. Ayaküstü olmuyor senle tanışmak. Şöyle otursak ya karşılıklı. Gözlerinin taa içine baksam. Zihnimi safîleştirsem, dünyanın gürültüsünden ve telâşesinden sıyrılıp da gelsem karşına. Haydi anlat. Dinliyorum seni. Anlatmak zor diyorsun. Haklısın… O hâlde… Bak kalemler var masada… Birkaç kağıt… Yazsana bana… Ey kendim haydi dök içini bana…
Unutulmak… Kim unuttu seni ey kendim? Haklısın, seni unutan da yine benim. Fâni âleme öyle daldım ki ben, enfüsi âlemimden uzaklaştım. Dışarıdaki o câzibedâr hâller kendimi unutturdu bana. Aslında ben de yoruldum kendimi unutup başkalarının hayatlarını yaşamaktan… Meğer dinlenmek kendimi bulmaktaymış. Kendimi okumaktaymış. Çok okurdum ben oysa… Sahi ne okurdum ben ey kendim senin dışında…
“İkra” emrinin muhatabı olan benim… Ben ise galiba ilk neyi okuyacağımı karıştırmışım.
“Oku! Yaradan Rabbinin adı ile! O, insanı bir kan pıhtısından yarattı” (Alak Sûresi)
Yaradan Rabbinim adı ile insanı okumak…
Ey kendim… Seni tam olarak okusam aslında kâinatı da okumuş olacağım. Zirâ insan kâinatın küçültülmüş bir örneği…
Seni okusam; kuş seslerini daha iyi duyacağım, bir bebeğin acizliği nispetinde şefkatkârâne muameleyi daha iyi anlayacağım, dağların dik duruşundaki toprak mütevaziliğini örnek alacağım, rüzgârın esişindeki letâfeti tam hissedeceğim, güneşin itaatkâr bir memur-i Rabbaniye olduğunun bilincine tam varacağım. Seni okudukça ey kendim, esma-i İlâhiyeyi keşfedeceğim. Hayret makamına geçip tefekkür edeceğim. Kâinatın mayasındaki muhabbeti kalbimde hissedeceğim. Kalbimin gözbebeğine yerleşen iman nuru ile hâdiselere ibret nazarıyla bakmaya başlayacağım.
Ayaklarıma dolanan heveslerim, duygularım mı? Onları hayra tebdil etme yolunda olacağım. Yeteri kadar, hadd-i vasatta yaşayıp, ruhumu kemâlâta kamçılayacağım…
Seni okumak ne güzel ey kendim… Okudukça ben oldum. Nefsimin bendeliğinden kurtulup insan oldum. İnsaniyete lâyık yaşamak ancak Rabbe bende olmakmış anladım.
Bundan böyle aramızdaki mesâfeler ırak olsun bizden.
Okumaya devam etmeliyim seni ey kendim!
Aksi hâlde “Ey kendini insan bilen insan! Kendini oku! Yoksa hayvan ve camid hükmünde insan olmak ihtimalin var”*
İnsan olmak yolunda attığım ilk adım olsun bu.
Ey kendim… Adım adım yürüyelim bu yolda.
Esma keşfine çıkalım birlikte.
Mektubat-ı Rabbaniye olan hâdiseleri birlikte okuyalım.
O hâlde, ey kendim… Bana hoş geldin…
Dipnot: Sözler, 33.Söz