Güzellik algısının bizlerde çocukluk dönemlerimizden itibaren oluşmaya başladığını söylesem? Evet, hemen hemen her konuda olduğu gibi bu konuda da temellerimizi çocukluk dönemlerimizde atmaya başlıyoruz. Tabii ki aile tutumları, çevresel, genetik gibi faktörlerin de etkisiyle. Öncelikle güzellik algısının ülkelere, milletlere ve ırklara göre farklılık gösterdiğini aklımızda tutmakta fayda var. Bunu incelemek amacıyla geniş kapsamlı bir araştırma yapılıyor ve çekilen tek bir fotoğraf üzerinden, 18 farklı ülkenin güzellik algısı, fotoğraf üzerinde oynama yapılarak görselleştiriliyor. Araştırma sonucunda her ülkenin boy, kilo ve vücut ölçüleri oranlarının birbirinden bağımsız olduğu görülüyor. Aslında bu daha çok ülkelerin kendi “kusursuzluk” ölçülerinin araştırması adı altında yapılıyor. Peki bu kusursuzluğu belirleyen kim? Veya tek bir kusursuz var ise ortaya çıkan bu 18 farklı kusursuz görünüş de neyin nesi?
Ortaya şöyle bir soru çıkıyor. Kusursuzluğu standartlarda veya başkalarının gözlerinde, dış görünüşlerimiz üzerinden mi aramalıyız?
Güzellik kavramı konusunda dünyanın birçok yerinde bazı yanlış inanışlar mevcut. “Zayıf olursam sağlıklı olurum, ancak bu fondöten ile güzel olabiliyorum, bu kıyafete girmiyorsam yeterince zayıf değilimdir” gibi, bireylerin kendilerine göre belirlediği inanç sistemleri yine bireylerin kendi hayat standartlarını ve kalitelerini etkiliyor. Daha fazla güzel olma algısı bizi daha fazla tüketme davranışına itiyor. Fondötenin, rujun, ojenin her tonu alınıyor. Bu tür konularla ilgilenmeyen bir insan bu ton farklılıklarını fark etmiyor bile. Belki de tüm bu davranışların altında farklı bir gerekçe yatıyor. Nesnelere sahip olma arzusu… Peki ama neden?
Çocukların güzellik algısını öğrenebileceği en önemli rol model anne ve babalarıdır. Kız çocuğu annesinin topuklu ayakkabılarını giymek ister, rujlarını ve ojelerini sürmek ister. Çünkü hemcinsi ‘o’ dur ve kadın olabilmeyi o kişiden öğrenebilecektir. Yaş büyüdükçe devreye akranlar girer. Biraz daha büyüdükçe izlediği gençlik dizilerinde gördüğü “esas kızlar ve esas oğlanlar”… Bu etkenlerin önüne geçmeye çalışmak beyhude bir çabadır. Zira bir çocuk güzellik algısını bir kez bu etmenler üzerine inşa etmişse, yapılan engellemeler yerini gizli eylemlere bırakır. Çünkü ihtiyacı oradadır.
Çocuklar yetişkin davranışlarını rol model almaya başladığında, anne babaların bu dengeyi koruyabilmesi, çocukların ruhsal ve fizyolojik açıdan gelişimlerini sağlıklı bir şekilde sürdürebilmesi açısından büyük önem arz eder. Makyaj malzemelerini mümkün olduğumuzca çocuklara sürmemekte fayda var. Maalesef sosyal medyada erkek çocuklarına bile şaka amacıyla makyaj yapan aileler görüyorum. Fazlasıyla acı senaryolar. Çocuklar bizim şaka nesnelerimiz değildirler. Bu tutumlar sadece kız çocuklarını değil, erkek çocuklarını da kapsar. Aynı şekilde babasının yaptığı şeyleri yapmak isteyen erkek çocuğa da benzer şekilde sınırlar koymak gerekir. Çocukların bu istekleri aşırı şekilde karşılandığında çocuklar kendilerini anne-baba yerine koymaya başlıyorlar. Zaten rol model almasının sebebi de bu! Anne ve baba gibi olmak…
Buna ek olarak, çocuklara giydirilen kıyafetlerin yine çocuklara uygun kıyafetler şeklinde seçilmesi de önem arz ediyor. Kız çocuklarına giydirilen mini ve fazla açık giysiler, leopar gibi kadınsı kumaşlar;
erkek çocuklarına giydirilen kaslı süper kahraman kostümleri… Tüm bunlar çocuklardaki güzellik algısını farklı yöne çekmeye sebep olmaktadır. Maalesef ki bu tarz durumları dinle bağdaştırarak, “benim çocuğum özgür” düşüncesiyle çocuklarını fazla açık giydirmeyi tercih eden aileler bulunmakta. Genel itibariyle bakış açışımız şu olmalı: “Bu kıyafet mahremiyeti ve yaşı açısından çocuğuma uygun mu?” Ve hatırlatmak isterim ki mahremiyet olgusu da tamamen din ile ilgili kazandırılması gereken bir kavram değildir. Çocuğun gelecekte kendi bedenini korumayı öğrenmesi açısından oldukça önemlidir.
Birçoğumuz güzel kıyafetli bir çocuk gördüğümüzde “Ne kadar güzel bir kıyafetin var, çok güzel olmuşsun, prenses/prens gibi olmuşsun!, Spiderman kostümün ne kadar güzel, ne kadar güçlüsün!” benzeri yorumlar yapmışızdır. Çocuklara tam olarak da bu tarz yorumlarda şu mesajı vermiş oluyoruz aslında: “Kıyafetin çok güzel olduğu için sen de çok güzelsin.” Yani, güzellik imajını “nesneler” üzerinden çocuğa vermiş oluyoruz. Az önce nesnelere sahip olma arzusundan bahsetmiştim. Tek etmen olmamakla birlikte bu sebeplerden dolayı da nesnelere olan arzumuz artıyor. Sahip oldukça güçleneceğimiz veya güzelleşeceğimiz yanılsamasına kapılıyoruz. İşte bu çoğunlukla farkında olmadığımız, fakat çocukluğumuzda bilincimize biz farkında olmadan yerleşen inançlar silsilesi.
Bir diğer önemli faktör; “küçük çocukların oyuncak yetişkinleri”. Çocuklara alınan oyuncaklar ve oyuncak bebeklerden bahsediyorum. O çok isteyerek alınan Barbie ve erkek arkadaşı Ken gerçekten bebekler mi? Yoksa yetişkin kadın ve erkek figürlerinin küçültülmüş halleri mi? Evinizde var ise iki dakikanızı bu bebeklere daha yakından ve her ayrıntısını detaylı şekilde incelemeye ayırmanızı tavsiye ederim. Ve bu ayrıntıların küçük çocuğunuza verebileceği mesajları…
Çocuklarımıza doğru güzellik algısını nasıl verebiliriz?
Esas güzelliğin yalnızca dış görünüşte değil, ahlâk düzeyimizde, davranışlarımızda ve konuşmalarımızda da var olduğunu, çocuklarımıza anlamaya başladıklarından itibaren hissettirmeliyiz. Aşırıya kaçmadan olumlu davranışlarını övmeliyiz ve geliştirebilmeleri için geri bildirimler vermeliyiz. Aşırıya kaçmamak kısmı önemli, çünkü bu özelliklerin de aşırı övülmesi halinde, çocuklarda kavramları içselleştirmek yerine dışsallaştırmaya sebep olur. Yani çocuğun iyi olduğu için (içsel) değil başkasından övgü alabilmek için (dışsal) iyi davranışlar göstermesine sebep olabilir.
Örneğin çocuğunuzu anlatılan şekilde büyütseniz bile ergenlik çağına geldiğinde yanınıza gelip size şöyle diyebilir: “Anne, sınıftaki kızlar çok güzel ama ben çok şişkoyum ve çirkinim.” Ona kısaca şunu söyleyebilirsiniz: “Sen büyüme çağındasın ve her büyüme çağında olan çocuk aynı şekilde görünmeyebilir. Büyüdükçe sen de değişeceksin. Ben senin güzel sohbetlerini ve insanlara olan yardımseverliğini çok beğeniyorum. Bunlar da senin çok güzel özelliklerin…” Burada çocuğu diğer çocuklarla kıyaslamamış, onda da güzel şeyler olduğunu fark ettirmiş ve en önemlisi güzellik algısının sadece dış görünüşten ibaret olmadığını belirtmiş oluyoruz.
Özetle; çocuklarımızın sağlıklı kimlik gelişimleri için;
* Yaşlarına uygun giysiler giydirelim ve yetişkin davranışlarını sınırlandıralım.
* Oyuncak seçimlerini yaşlarına uygun ve eğitici nitelikte olanlardan yana tercih edelim.
* Müsbet davranışlarını aşırıya kaçmadan övelim ve geliştirmesi için geribildirim verelim.
* Güzellik algısını nesneler üzerinden değil, çocuğun kendi değeri üzerinden öğretelim.
* Nasılsa büyünce öğrenir düşüncesini bırakalım ve bu emeği küçük yaşlardan itibaren yaşamın içinde içselleştirmelerine imkân verelim. Güzellikle kalın.