Kapak İbret Levhaları

Aile Hayatında Bencillik Ve Bireysellik

Bencillik kelime anlamı olarak, kendini diğer insanlardan üstün görme halidir. Bilimsel bir kavram olarak egoizm, dini bir kavram olarak da enaniyet olarak geçer. Kelime anlamı itibariyle evliliğin temel mantığına terstir diyebiliriz. Çünkü evlilikte üç temel ayak bulunur; sen, ben ve biz. Bu kavramların dengede olması gerekir. Herhangi birinin daha güçsüz olması durumunda bu üç ayaklı masa güçsüz tarafa doğru meyleder ve evliliğin yükü diyebileceğimiz sorumluluklar, güçsüz ayağa gittikçe daha çok baskı yapar. Bu da zaten güçsüz olan ayağı daha da çok zorlamaktadır. Evlilikte en zor olan biz olma ayağıdır çünkü bu sonradan birlikte öğrenilmesi gereken bir kavramdır. Ve bencillik de biz olma halinin önündeki en büyük engeldir.

Konuyla alakalı belki de pek akla gelmeyen bir ayetle devam edelim. Ali İmran suresi, 92. Ayette yüce Allah şöyle buyuruyor: “Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe asla erişemezsiniz”. İnsan en evvel kendini seviyorsa ve evliliğini de Allah’ın rızası dairesinde sürdürmek istiyorsa aslında iyiliğe erişmek için benlikten harcamak gerekmektedir diyebiliriz. Fakat burada da denge yine çok önemli çünkü harcadıkça benliğin yok olması da mümkün.

Evlilikte genel olarak ben kalma çabası biz olmayı zorlaştırır. Halbuki ben olmanın bilincine varan kişi, bu bilince evlilik kararı almadan önce varmış olmalıdır ki, eş seçiminde hata yapmayı minimuma indirebilsin. Yani, kişi kendi ihtiyaçlarını, isteklerini, sınırlarını fark etmeden gerçekleştirdiği bir evlilikte süreç boyunca ben kalamaz. İnsan ben olmakla ilgili ihtiyaçları kendi sağlayabilmeli ki, biz olmanın benliğine bir saldırı olmadığını veya onu yok edecek bir şey olmak yerine daha da kendisini bulmasına imkân sağlayabileceğini anlayabilsin. Bunu anlayabilmek de kendini anlayabilmekten geçmektedir. Aslında hep nasıl biriyle evlenmek istediğimizi sorgularız ama asıl olan nasıl bir eş olacağımızın cevabını verebilmektir. Nasıl bir eş olacağını bilen biri, nasıl bir eş istediğini de bilir çünkü.

Peki bu dengeyi nasıl sağlayacağız. Öncelikle sınır çizmenin bencillik olmadığını kavramamız gerekiyor. Kişinin neye ihtiyaç duyduğunu bilmesi, neyi tolere edip neyi edemeyeceği, nelerden vazgeçip nelerden vazgeçemeyeceği bilgisi evliliği güçlendirir ve biz olmaya olanak sağlar. Bana böyle davranmanı istemiyorum demek ve karşıdakinin bunu dikkate alması biz olmanın ilk adımıdır. Tabii ki diyalogdaki en mühim unsur üsluptur fakat o başka bir çalışmanın konusu olacak kadar geniş olduğu için burada kesiyorum.

Bir sonraki aşaması ise karşıdakini tanımak ve anlamaya çalışmak. Sürekli kendini ifade etmek zihinde bir süre sonra karşı tarafı yok saymaya kadar gidebilir. Halbuki karşı taraf çok başka normlarla büyümüş, karakteri bambaşka, çok farklı sınırları olan, anlaşılmaya en az benim kadar ihtiyaç duyan bir kişidir. Bu yönüyle bakıldığında empati evliliğin olmazsa olmaz unsurudur.

Evlilik kişinin kendini tanıma sürecine yardımcı olacak yol arkadaşı seçmektir. Her ne kadar yukarıda kişinin evlenmeden önce kim olduğunu, ihtiyaçlarını bilmesi gerektiğini söylesek de, insan her an değişim halinde olduğu için veya daha önce hiç imtihan olmadığı konularda kendini tanıyamadığı için o kendini tanıma süreci hiçbir zaman tamamen tamamlanmaz. Eşler birbirlerinin kendini tanıma yolculuğunda birbirlerine ışık olmalıdır. Ancak bu şekilde biz olunabilir. Örneğin, şu an ben gömlek desem, herkesin zihninde farklı bir gömlek canlanır. Hepsi gömlektir fakat hepsi birbirine benzemek zorunda değildir. Fakat ben size zihnimdeki gömleği tarif etsem, bir sonraki gömlek deyişimde ne demek istediğimi herkes bilir. Evlilikte de böyledir. Sadece benim gömleğim doğru demek bencilliktir fakat, birlikte ikinize yakışacak bir gömlek de tasvir etmek mümkündür. Evlilik de iki farklı zihindeki iki farklı gömlekten yeni bir gömlek tasarlamaktır.

Bencillik evliliğin ve aslında diğer tüm insani ilişkilerin düşmanıdır. Çözümü ise karşılıklı kendini ifade etmektir. Kadınlar kendini ifade etmekte erkeklere nazaran daha rahattır fakat sürekli kendini ifade etmek kadın için anlaşılmadığını hissetmeye, erkek için de kendi isteklerini baskılamaya yol açabilir. Elbette bunun tam tersi durumda hiç azımsanmayacak kadar çoktur. Fakat genellikle tartışma veya anlaşmazlık durumlarında erkeklerin önceliği haklı çıkmak iken, kadınların önceliği anlaşılmaktır. Bununla ilgili peygamberimizin Hz. Aişe ile olan bir rivayetiyle devam edelim. Bir gün Hazreti Safiye validemiz, Hz. Peygamber (asm) Efendimize, Hz. Aişe annemizin evinde iken bir tabak yemek gönderdi. Güzel yemek yapmasıyla bilinen Safiye annemizi Aişe annemiz kıskandı ve bu duygunun tesiriyle hizmetçinin eline vurarak yemeği yere döktü, tabak iki parçaya ayrıldı.

Bunun üzerine Allah Resûlü orada bulunanlara: “Anneniz kıskandı.” buyurarak iki parçaya ayrılan tepsiyi alıp eliyle birleştirdi, yiyeceği içine koydu. Sonra da evdekilere “Yiyin!” buyurdu. Evdekiler yediler. Daha sonra hizmetçiye sağlam olan başka bir tepsi verdi, kırık olan tepsiyi ise Hz. Aişe’nin odasında tuttu. (bk. Buhari, Nikah, 106; İbn Mace, Ahkam, 14; Ebu Davud, Buyu, 91; Nesai, İşretü’n-nisa, 4).

Peygamber Efendimiz bu durumda sakin kalmayı alttan alma sorumluluğunu üstlenmenin de ötesinde Hz. Aişe’ye “seni anladım” mesajı da vermektedir. Onun duygusunu yaşamaya alan tanıyor ve bu da aile içi bir krizin nasıl yönetileceği konusunda yine harika bir örnek olarak karşımıza çıkıyor. Yaşadığımız toplumda tahammülle karşılaşılan krizi tamponlama görevi genellikle kadının vazifesi olarak görülse de bu örnekte peygamberimiz erkeklere de yakıştığını ve olması gerektiğini sergiliyor. Karşılıklı fedakârane hürmet ve muhabbet ile gerçekleştirilen evlilik insanı gerçek anlamda özgürleştirir ve kişinin kendisi olmasına yardımcı olur. Ne mutlu benliğini kaybetmeden biz olabilenlere.

Arş. Gör. Handenur YAŞAR

Leave a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*